Genellikle Akademi'nin "En İyi" sıfatını yakıştırdığı görüntüler benim düşünceme göre ikinci en iyiler olsa da, en azından aday gösterilen filmlerden mutluydum son yıllara kadar. Geçtiğimiz yıl Roger Deakins'in, yılın en iyisi olduğunu düşündüğüm "Revolutionary Road"daki görüntüleri yerine "Reader" ile aday gösterilmesi ile bu durum değişti ve bu yılın en iyisi olduğunu düşündüğüm Dion Beebe'nin "Nine"daki inanılmaz ışık kullanımı ve görüntülerinin görmezden gelinmesi ile uç noktalara ulaştı. En iyiyi saf dışı bırakmış olsalar da, yine birbirinden başarılı adaylara yer verilmiş kategoride. Örneğin Beebe'den boşalan yere Delbonnel'in oturması beni üzmedi. Adaylardan 2'si dışındakilerin yeni isimler olması ise dikkat çekici.
En İyi Görüntü Yönetmenliği:
Avatar (Mauro Fiore (0/0))
Harry Potter and the Half-Blood Prince (Bruno Delbonnel (0/2))
Hurt Locker (Barry Ackroyd (0/0))
Inglourious Basterds (Robert Richardson (2/5))
Das Weisse Band (Christian Berger (0/0))

"Avatar" söz konusu olduğunda, sanat yönetimi gibi görüntü yönetiminde de aynı tartışma ortaya çıkıyor otomatik olarak. Bilgisayarın tek bir tuşu ile oynayarak ayarlanan ışığı, değiştirilen renkleri ve yapılan filtrelemeyi; yani masa-başı-sinematografisini (sanırım literatüre yeni bir şey kattım) ne kadar ödüllendirmek gerekli? İtalyan Mauro Fiore, "Avatar"a kadar sıradan filmlerde görüntü yönetmenliği yapmış ve Cameron tarafından bilgisayar başına oturtulmuş bir isim olarak bu yıl bu ödülü kazanırsa, gerçekten çok üzülecek bir insanım.

"Nine" ve Dion Beebe'nin kategoride yer bulamamasının en çok yaradığı isim, Jean-Pierre Jeunet ile çalıştığı iki film ile, ("Le fabuleux destin d'Amélie Poulain" (2001) ve "Un long dimanche de fiançailles" (2004)) ile ödüle aday olmuş, masalsı görüntüleri ile dikkat çeken Bruno Delbonnel. Harry Potter serisinin altıncı filminde çalışan Delbonnel, serinin en iyisi olan 3. filmden beri rastlayamadığımız bir teknik başarı ile filmi kurtaran isimlerden biri oldu kanımca. Fakat adaylığı bile sürpriz iken, ödüle layık görüleceğini sanmıyorum.

"Hurt Locker", çölün ortasındaki bir ülkede geçen bir savaş ve bomba flimi olunca; tozla ve sıcak renklerle bir hayli içiçe olmak gerekiyor haliyle. Gerek kamera açıları ve ışık kullanımı, gerekse bu renkleri perdeye yansıtmadaki başarısıyla, filmi izlediğimden beri bu daldaki favorilerimdendi Barry Ackroyd'un çalışması. Daha önce Ken Loach ve Paul Greengrass gbi yönetmenlerle çalışan Ackroyd, Bigelow'un filmi ile yılın en iddialı isimlerinden.


Yabancı dildeki filmlerin teknik dallarda fazlasıyla aday olduğu bir yıldayız. Bu dalda da Haneke'nin En İyi Yabancı Film dalında oldukça iddialı filmi "Das Weisse Band", Christian Berger'in görüntüleri ve siyah-beyaz sinematografisi ile dikkat çekiyor. Akademi yabancı dilde en son "Le scaphandre et le papillon"u 2007'de, siyah-beyaz olaraksa en son "Good Night, and Good Luck"ı 2005'te aday göstermişti bu kategoride. Yani iki durum da ender karşılaşılan bir şey değil. Defalarca birlikte çalıştığı Haneke'nin yönetmenliğinin ayırt edici noktalarından "bekleyen-kamera" durumunu geniş açılarla uygulayan Berger, bir sürpriz yaparak bu yılın kazananı olabilir.

Sırada: En İyi Belgesel ve Kısalar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder