23 Mart 2010

3. Yeşilçam Ödülleri

Blogum dahil, bahsedildiği her mekanda "Türkiye'nin Oscarları" olarak anılan Yeşilçam Ödülleri, bu gece 3. kez sahiplerini buldu. Sistemin, törenin, seçimlerin, organizasyonun ve sunuşun eleştirilecek onlarca yanı var, fakat bunları yazının sonuna saklıyorum. Çünkü henüz 3.sü düzenlenen ve Türk Sineması'nın öyle ya da böyle ihtiyacı olan bir organizasyonun eksiklerini kapatacağına inandığımdan kötülemek taraftarı değilim. Tersine, umarım eksikliklerini gidererek ve hatalarını tekrarlamayarak; örnek aldıkları Oscar Ödülleri gibi bir yere en kısa zamanda gelmelerini diliyorum Yeşilçam Ödülleri'nin. 3 yıldır dağıtılan Yeşilçam Ödülleri, geçtiğimiz yıl boyunca vizyona giren tüm filmlerin, yapım yılı ve tür sınırlaması gözetmeksizin doğal olarak aday olduğu bir sisteme sahip. 1500'den fazla kişiden oluşan seçici kurulun kategorilere göre 5 ya da 6 aday seçtiği bir ilk elemeden sonra adaylar belli oluyor ve kazananı seçmek için ikinci bir oylama yapılıyor. Kısacası, gerçekten de tüm dünyada dağıtılan sektör ödüllerinin sistemi ile kazananı belli olan ödüller söz konusu. Yeşilçam Ödülleri; TÜRSAK, Beyoğlu Belediyesi ve Turkcell'in öncülüğünde ve katkıları ile gerçekleşiyor. Bir devlet kurumu ve bir özel şirketin yanısıra TÜRSAK'ın varlığı; hükümet ya da ticari kararlar değiştiğinde ödüllerin sürekliliğinin etkilenmemesi açısından güven verici bir önem taşıyor bence.

Bu gece Lütfi Kırdar'da düzenlenen ve NTV'den canlı yayınlanan Ödül Töreni, Kırmızı Halı ile başladı. Ünlülerimizin moda anlayışını Hollywood yıldızları ile karşılaştırmak için kör olmak gerekse de, Yekta Kopan'ın ünlüler ve tasarımcılarını yanyana getirerek röportaj yapma fikri ilginçti. Demet Evgar'ın saçları 'farklı'ydı. Binnur Kaya'nınkiler ise (Carey Mulligan misali) lezbiyen rüzgarları estiriyordu. Moda bir yana, Altan Erkekli'nin Kırmızı Halı'daki konuşması çok anlamlıydı: "Herkesin Yeşilçam Ödülleri'ni ciddiye almasını istiyorum." Evet, çünkü "Türkiye'nin Oscarları" demekle bitmiyor iş gerçekten, herkesin ciddiye alması ve sahiplenmesi lazım bu olayı.

Gecede sahne Enbe Orkestrası ve şef Behzat Gerçeker'indi. Orkestra, tören boyunca En İyi Müzik Ödülü adayı film müziklerini ve Türk Sinema tarihinden kolajlar sundu izleyenlere. Sunucu Meltem Cumbul, ödüller dağıtılmadan önce konuşmalarını yapmak üzere TÜRSAK Başkanı, Turkcell Genel Müdürü ve Beyoğlu Belediye Başkanı'nı sahneye davet etti. Daha sonra da Filiz Akın'a Kültür ve Sanat Hizmet Ödülü sunuldu.

Gecenin ilk ödülü olan, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalındaki ödülün kazananı Cemal Toktaş, "Güneşi Gördüm"de 'töre'nin kurbanı bir eşcinseli canlandırmanın verdiği sosyal sorumlulukla gecenin en anlamlı cümlelerinden birini sarfetti: "Bu ödülü, dünyanın neresinde olursa olsun, önyargılardan dolayı madur olmuş insanlara armağan ediyorum." 11 dalda dağıtılan ödüllerden 5'inin sahibinin salonda bulunmadığı bir törendi. (bkz. ciddiye alma mevzuu) Güven Kıraç ise, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında ödül kazanan Derya Alabora'nın salonda bulunmayışını düzene güzel bir eleştiri ile anlamlandırdı: "Ülkemizde telif hakları tam olarak işlemediğinden dizi çekmek zorunda. Sette kendisi." "Vavien" ile En İyi Müzik ödülünü kazanan Atilla Özdemiroğlu haklı bir şekilde, kaba bir davranış olsa da, ödülü kazandığı için mutlu olduğunu, çünkü diğer adayların hak etmediğini söyledi. Gerekçe olarak rakiplerinden ikisini, "7 Kocalı Hürmüz" ve "Mommo: Kızkardeşim"i aday yapan melodilerin birinin kendi bestesi olan bir şarkı, diğerinin ise 1913'te Erik Satie'nin bestesi olan "Trois Gnossiennes" olduğunu gösterdi. Evet, bu yüzden haklıydı. Gecenin son laf sokuşu ise En İyi Yönetmen seçilen Reha Erdem'den geldi: "1500 kişilik bir seçici kuruldan bahsedildi. Çok heyecan verici. Neredeyse bizim seyircimize yakın..."

En İyi Film ve 30.000 TL ödüllü Turkcell İlk Film Ödülü'nü alan "Nefes: Vatan Sağolsun" başka dallarda ödül kazanamadı. Gecenin en fazla ödül alan filmi ise 9 dalda aday olan ve En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Senaryo ve En İyi Müzik dallarında ödüllendirilen "Vavien" oldu. "Hayat Var" ve "Güneşi Gördüm" de geceden 2'şer ödülle ayrıldı.

Gelelim eleştirilere...

Öncelikle seçimler konusunda sadece En İyi Film konusunda itirazım olduğunu söylemeliyim. ("Güneşi Gördüm"ü izlemediğimden, aldığı En İyi Görüntü Yönetmeni ödülüne itiraz etme yetkisini kendimde görmüyorum henüz, ama "Hayat Var" ya da "Vavien"in kazanmasını isterdim şahsen.) Yılın en çok izlenen filmlerinden birinin bu ödüle aday olması kadar doğal bir şey olamaz. Fakat "Vavien" gibi Türk Sineması'nda eşi benzeri görülmemiş bir kara-film örneği, "Hayat Var" gibi bir sanat eseri başta olmak üzere güçlü rakipleri geride bırakacak bir film olduğunu düşünmüyorum "Nefes"in. İlk filmi ile böyle bir başarıyı elde eden Levent Semerci'yi tebrik etmemek ve En İyi İlk Film ödülünü kendisine layık görmemek elde değil. Fakat filmin aldığı En İyi Film ödülünün (aynen geçtiğimiz haftalarda Oscar'da olduğu gibi) milliyetçi bir yaklaşımla verilmiş bir ödül olduğunu düşünüyorum.

Yeşilçam Ödülleri'nin oylama sistemi konusunda da küçük bir noktanın düzeltilmesi gerekiyor sanırım. Sektörün önde gelen isimlerinin oy kullandığı bir Akademi'nin var olması sistemin gereği. Fakat bu topluluğun içine kimin/nasıl larar verdiği bilinmeyen bir şekilde dizi/televizyon yıldızlarının, iş adamlarının, gazetecilerin ve hatta mankenlerin neden dahil olduğunu anlamak mümkün değil. Sinem Kobal'ın, Kıvanç Tatlıtuğ'un, Cansu Dere'nin Türk Sineması'nın en iyilerine karar verenler arasında olması pek mantıklı gelmiyor bana. 1500 olmasın, 500 olsun, bizim olsun.

Son olarak organizasyon ve ödül töreni...Bu işi milyonuncu kez yapmasına rağmen tüm töreni elindeki kartlardan okuyarak sunan Meltem Cumbul, bırakın karşılıklı atışmaları, içlerinden birinin bile sadece iki cümle konuştuğu ödül sunan ikililer, salonda kimin olup kimin olunmadığının bilinmemesi, orkestranın çaldığı Oscar çakması müzik, yanlış seçilmiş klipler, verilen spoiler'lar, yanlış yazılmış/anons edilmiş/okunmuş isimler... Gönül ister ki, Oscar töreni gibi bir şova dönüşsün, kazanan açıklanırken ekran 6'ya bölünsün, ülkenin yarısı ekranlara kilitlensin... İlki gerçekleşemez çünkü bu ülkede bir ödül törenini şova dönüştürebilecek tek isim Cem Yılmaz. O da sahneye çıktığı anda yerin dibine batırılıyor. İkincisi gerçekleşemez, çünkü bırakın suratına yakın çekim yapmak için kimin nerede oturduğunu bilmek, kimin salonda olup olmadığı bile bilinmiyor. Üçüncüsü hele hiç gerçekleşemez, çünkü ekrandakini izlenilir kılacak hiçbir şey yok sunumda. Oscar Töreni'nin açılışında tek tek adayları selamlayan ve bunu son iki yıldır şarkılarla ve danslarla yapan bir komedyen yerine; Akademi başkanının, üst düzey bir şirket yöneticisinin ve L.A. Belediye Başkanı'nın konuşmalarının olduğunu düşünün. İşte öyle bir şey...

Kazananlar şöyle:
En İyi Film: Nefes: Vatan Sağolsun
En İyi Yönetmen: Reha Erdem (Hayat Var)
En İyi Senaryo: Engin Günaydın (Vavien)
En İyi Erkek Oyuncu: Mert Fırat (Başka Dilde Aşk)
En İyi Kadın Oyuncu: Binnur Kaya (Vavien)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Cemal Toktaş (Güneşi Gördüm)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Derya Alabora (Pandora'nın Kutusu)
En İyi Müzik: Atilla Özdemiroğlu (Vavien)
En İyi Görüntü Yönetmeni: Soykut Turan (Güneşi Gördüm)
En İyi Genç Yetenek: Elit İşcan (Hayat Var)
En İyi İlk Film: Levent Semerci (Nefes: Vatan Sağolsun)
Kültür ve Sanat Hizmet Ödülü: Filiz Akın

1 yorum:

Adsız dedi ki...

bak oturdum okudum yani... inanmazsın. nefes'i yine çok hafif eleştirmişsin. Oscarda da aynı düdüklüğü yaptılar... o karşılaştırma hoş olmuş yani :) Ama her ikisini de seyretmediğimden çok da saldırmak yannış gibi. Ben diğer filmlerin çoğunu seyretmedim seyredemedim ona yanarım.
Ay o kartlardan okuma beni de benden aldı... aslı'yla direk beşinci dakkada aynı senin dediklerini dedik. Bir de konuşmalar çok klişe ay allahım!!! neyse... düzelicek umarım.
Yani oscar kadar olmasına gerek yok.. biz kendi havamızı katıp kendimizce bişiler yapalım o da olur. Goya'yı izledim mesela çok tatlıydı... Şey fikri süper bence hem zaten Oscar'da da yapılıyor sanırım ama... bu festivalle ilgili küçük bi kısa film. Komedi bir şey yani...

Babam da şey dedi."bu melmet Cumbul'un ne işi var yahu? Cem Yılmaz yok mu?" o yüzden senin yorumu okurken çok güldüm. :)

ay bu kadar. bak ben de oturudeli gibi yorum yazdım!

He bu arada her kısa saçlı kadına lezbiyen demekten vaz geç artık!!! :))