21 Mayıs 2008

Beklemek üzerine...


Ne kadar beklersiniz? Ne kadar sabredebilirsiniz? Bir limiti var mıdır? His sonsuza giderken, saatler kaçı gösterir mesela?


Geçtiğimiz birkaç hafta içinde ardarda geldi merakla beklediğim "...'in Yeni Albümü" tamlamaları. Bir tanesi tahmin edilebilir şekilde inanılmaz ve mükemmeldi. Bir tanesi tatmin edici, diğeri ise hayal kırıklığıydı benim için. Sırasıyla Pinhani'nin "Zaman Beklemez", Yüksek Sadakat'in "Katil & Maktül" ve Çilekeş'in "Katil Dans" albümlerinden bahsediyorum.


Pinhani'nin albümüne ismini veren 1 numaralı şarkısı "Zaman Beklemez" ve Yüksek Sadakat'in albümünün çıkış parçası olarak sağda solda duyduğumuz ve benim albümdeki favorilerimden "Ben Seni Arayamam" şarkılarının sözleri üzerine bugün diyeceklerim.


Birini beklemek, "aramasını" beklemek, bir haber beklemek, bir cevap beklemek, bir özür ya da teşekkür beklemek... Tren, otobüs ya da para üstü beklemekten farklı şeylerdir bunlar. Çünkü his vardır içlerinde bekleyenin de, bekletenin de.


Ve zaman son hızıyla akıp gider siz bekleyedururken.


"Sabrı öğütler zaman / Oysa odur durmayan / Ben beklerim de / Zaman beklemez ki beni"


Size kalsa beklediğiniz sürenin bir önemi yoktur. Beklersiniz. O günün geleceğini bilmek umududur beklemenize bahane olan. Bekleten umuttur. Ve zaman geçedurur. Geç'te duracağınıysa farkedemezsiniz beklerken.


Ne zaman ki vazgeçersiniz sabretmekten, ne zaman ki dayanamazsınız daha fazla beklemeye; işte o zaman kesip atarsınız; bileklerinizi sıkan, içinizi kan ağlatan o bekleme sebebini. Umutlarınızı silersiniz, boyarsınız üstünü. İsyan edersiniz. Öfkelenirsiniz. "Buranıza" gelir artık.


"Kolay mı sanıyorsun / Kolaysa yan o zaman / Yağmurum ol in üstüme / Ben böyle yaşayamam / Halimi görüyorsun / Bir şeyler yap o zaman / Sebebim var biliyorsun / Ben seni arayamam"


Ne kadar beklersiniz? Ne kadar sabredebilirsiniz? Bir limiti var mıdır? His sonsuza giderken, saatler kaçı gösterir mesela? Ne zaman pes edersiniz? Ne zaman vazgeçersiniz? Umutlarınızı yitirseniz bile, bir anda vazgeçebilir misiniz?

11 Mayıs 2008

Geçmişten Satırlar #2: "İnsanlar İkiye Ayrılır"


26 Ekim 2006, Saat 01:11'den geliyor:

- insanlar ikiye ayrılır... -

Aylar önce gördüğüm Reha Erdem harikası “insanlar ikiye ayrılır…” diye başlıyordu ve büyümenin, hayatın zorluklarını anlatıyordu gayet güzel bir şekilde. Ben de büyüyorum artık, ve “insanlar ikiye ayrılır…”lı cümleler kurmayı öğreniyorum yavaş yavaş.

İnsanlar ikiye ayrılır: “sevdiklerimiz” ve “sevmediklerimiz”. Sevmediklerimizin yüzüne bile bakmayız mümkün olduğunca. Varlıkları bizi tedirgin eder, ortamdan uzaklaşma isteği uyandırır içimizde, etrafımızda bulunduklarında. Söyledikleri, yaptıkları, sevdikleri her şeyden uzak durmak isteriz. Bir kere görmüş olmak yeter hatta bazen, o karşılaşmadan sonra onla ilgili her şeyden adeta nefret ederiz.

Sevdiklerimizse ikiye ayrılır: “çok sevdiklerimiz” ve “az sevdiklerimiz”. Az sevdiklerimiz, etrafımızda olmasından rahatsızlık duymadığımız insanlardır. Varlıklarının da yokluklarının da bir zararı yoktur. Birlikte vakit geçirmek hoştur onlarla çoğu zaman, ama yoklukları ölümcül değildir. Çok mutlu olduğumuzda da, çok üzgün olduğumuzda da paylaşmak için onlar gelmez aklımıza. Öylece dururlar telefon defterlerimizin bir köşesinde.

Çok sevdiklerimizse ikiye ayrılır: “aşık olduklarımız” ve “dostlarımız”. Dostlarımız; yokluğu acı veren, varlığı yüzümüzü güldüren yaşam formlarıdır. Sevgilerini gösterme şekilleri ise oldukça çeşitlilik gösterir. Sürekli yanımızda olanları da vardır, sürekli sevdiğini belli edenler... Bazılarıysa sürekli azarlayarak gösterir sevgisini, bazısı dalga geçerek; bazısı susarak, bazısı uzaktan. Yine de bilirsin ama onun dostun olduğunu. Bir gün çıkarır kutuda kalan son beyaz çikolatayı ağzına tıkar hiç beklemediğin bir anda; durduk yerde içini dökmeye başlar ummadığın bir yerde, zamanda; susup susup durduktan sonra aylarca, bi anda sayfalara bedel bir cümle kurar; ya da aylarca sesini duymasan da bir derdin olduğunda ilk o koşar yardımına. Anlarsın orda olduğunu, var olduğunu. Diğer yandan, bir de yavaş yavaş yokolmaya başlayan dostluklar vardır. Farketmezler, ama kırarlar. “Arayıp-sormasa da anlaşılan” kategorisinden en uzak diyarlara doğru yolculuğa çıkmışlardır da bundan bile haberleri yoktur. Üzerler, karşılarındakinin çabalamaktan yorulduğunu, artık kendileri bir şeyler yapmazlarsa onu kaybedeceklerini farkedemezler. Ve ne olduklarını anlamadan gidiverirler.

Aşık olduklarımızsa basitçe ikiye ayrılır: “buna değenler” ve “değmeyenler”.

EMR.

Güzel yazmışım. 2 kocaman sene geçmiş aradan. "Buna değenler" başta olmak üzere, birçok kategoride yeni sevdiğim insanlar girmiş hayatıma. Zaten varolanlardan bazıları eriyip, bazıları uçup gitmiş kategoriler arasında buldukları boşluklardan kaçarak.

Çok güzel yorumlar gelmişti bu yazıma. Bazıları okuduklarının sonucunda blog'umda konsept değişikliği istemişti. (Artık sadece konsepti değil, adresi bile değişmiş bir blog'um var.) Bazıları kafasına gelen taşları farkedip bir şeyler söylemek zorunda hissetmişti kendini. (2 yıl sonra aynı taşların bir kez daha kafalarına geleceğinden bihaber.) Bazısı ne hissettiğini kendi de anlayamamıştı. Ama bir tanesi vardı ki, çok sevindirmişti beni. Kısaydı, ama özdü:

"çok saol emrekafa. valla."

8 Mayıs 2008

KoroSU'dan "Sound of Silence"



Hiç sessizliğin içindeki sesin farkına vardınız mı? Her sabah sessizliğin içine beyinlerinde çalan bir şarkıyla uyanan, her sınava kulaklıklarındaki müzikle çalışan, her ıssız sokakta bir şarkı mırıldanan insanların yalnızca küçük bir bölümünden oluşan Sabancı Üniversitesi Çok Sesli Pop ve Rock KoroSU’nun üyeleri bunun farkında. KoroSU, adını Simon&Garfunkel’in şarkısından alan konseri ile bu yıl beşinci performansını sergiliyor.

2004 yılında Sezen Aksu Korosu olarak kurulmuş ve sanatçıya adanmış olan koro, 2005 yılında Sezen Aksu Müzikali ile daha çok ilgi çekmiş ve Harbiye Açıkhava Konseri’nde sanatçıyla aynı sahneyi paylaşmıştı. 2006 yılında değişim geçirerek, Türkçe ve Yabancı pop ve rock şarkılarından oluşan “Hepsi Burada” konseptini benimsemiş ve 3 öğrenci tarafından çalıştırılmış olmasıyla da takdir toplamıştı.

KoroSU, bu yıl ise 30 kişilik koro ve orkestradan oluşan yeni kadrosu ve usta çalıştırıcısı Doğan Kospançalı ile 26 Mayıs Pazartesi günü, saat 20.00’de Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi’nde (SGM) sahne alıyor. Madonna’dan Michael Jackson’a, Queen’den Boney M’e, Tarkan’dan Athena’ya 80’li ve 90’lı yılların hit olmuş şarkılarını çoksesli olarak dinleyebileceğiniz konser, ücretsiz olarak izlenebilecek.

(Etkinlik hakkında detaylı bilgi ve ulaşım bilgileri için: www.sabanciuniv.edu/sgm)