5 Kasım 2007

Ya sev ya ba daba du!

Kaan Sezyum demiş:

"Niye bize diğer devletler kötü davranıyor? İnsan muamelesi neden göremiyoruz? Ya onu bırakın, dünyada artık bitmiş, kullanılmayan teknolojiler, adamın azına sçan ilaçlar, en kalitesiz ve düşük verimli ampuller (Evet, Türkiye'de satılan bir çok ampul, Avrupa'da yok. Neden, çünkü aydınlatma kalitesi düşük standartta) neden Türkiye'ye geliyor? Neden nükleer atıklar oranın buranın sahilinde gömülü olarak birdenbire ortaya çıkıyor? Neden çokuluslu şirketlerin çağrı merkezleri Türkiye'de?.. Nedeni belli. Burada hiçbir şeyin değeri yok, insanın değeri ise hiçbir şeyden bile ucuz. Peki bu olmayan değeri kim saptıyor? Tabii ki devlet. Kim olacaadı? Ben mi saptıyacaadım? 250 kilo altın için tek hamlede koruma altındaki dağlarını satılığa çıkaran, bir-iki tahtakafa golf oynayacak diye ormanlarını kestiren kim? Bu izinleri ben mi veriyorum? Yoo, bayaa devlet veriyor. Kaz Dağları'nda ormana makineler girebilsin diye yollar açıldı, ağaçlar kesildi. O sondaj deliklerinin çevresinde toprağı bir görmeniz lazım. Toprak jöleye dönüşmüş. Bildiğiniz toprak ama jöle şeklinde. Uzay toprağı gibi. Orada burada memleketin bir karış toprağı için canını vermeye hazır olanlar gelsin bakalım o jöle toprağa havlasınlar." (Sezyum, 3 Kasım 2007, Radikal Cumartesi)
ve eklemiş:
"Hem seviyorum, hem de terk etmek istiyorum. Ama insanından değil, hayvanından dolayı..."

1 Kasım 2007

Hipokondriyak.


Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on, onbir, oniki, onüç, ondört, onbeş, onaltı, onyedi, onsekiz, ondokuz, yirmi, yirmibir, yirmiiki, yirmiüç, yirmidört, yirmibeş, yirmialtı, yirmiyedi, yirmisekiz, yirmidokuz, otuz, otuzbir, otuziki, otuzüç, otuzdört...
Her birliktelik, kalbinin emzireceği bir yeni bebektir. Önce emeklemeyi, sonra yürümeyi öğretmen gerekir. Kalbindeki sütü tüketmediler mi?
Bazen hiç başlamaması, bir gün bitmesinden iyidir. Çünkü beraberlik yaşlanırken, bir terkediş gençleşir. Seni hiç terk etmediler mi?
...doksandört, doksanbeş, doksanaltı, doksanyedi, doksansekiz, doksandokuz...
Aslında dostluklar da kardanadam gibidir. Eriyecekleri bile bile inşa edilir. Kapım neden hiç çalmıyor artık? Fotoğraflardaki insanlar hatırlıyor mu beni? İsimleri neydi? Yüzleri çok tanıdık...
Yalnız kalmak, bir ilaç mıdır? Yoksa hastalığın ta kendisi mi? Işığı görünce karanlığa kaçıyorum hemen, böcekler gibi. Bir şeye çok uzun süre bakarsan, onu görmemeye başlıyorsun. Hayat, keşke bu kadar etobur olmasaydı.
İşte sen... Kurbanlarından korkan bir kanlı zalim bıçak...
Sen... Kendi gölgesinden bile korkan bir paranoyak...
Bir hipokondriyak...
...yüzaltmışyedi, yüzaltmışsekiz, yüzaltmışdokuz, yüzyetmiş, yüzyetmişbir, yüzyetmişiki...
Sen... Kırık cam üstünde yalınayak.. ve çırılçıplak...
Bir hipokondriyak...
Bir paranoyak...
Yalnız kalmak ilaç mıdır, yoksa hastalığın ta kendisi mi?
Kapım neden çalmıyor hiç artık?
Senden hiç vazgeçmediler mi?
Sizin, isminiz neydi?
Bir hipokondriyak...
Bir paranoyak...
Bir hipokondriyak...
Kalbim çoktan iflas etmiş bir kardiyak.
Yalınayak...
Ve çırılçıplak...
İşte sen, bir paranoyak...
Bir hipokondriyak...
Siz hepiniz benim hakkımda mı konuşuyorsunuz?
...üçyüzon, üçyüzonbir, üçyüzoniki, üçyüzonüç, üçyüzdört, üçyüzonbeş, üçyüzonaltı, üçyüzonyedi, üçyüzonsekiz, üçyüzondokuz, üçyüzyirmi, üçyüzyirmibir, üçyüzyirmiiki, üçyüzyirmiüç, üçyüzyirmidört, üçyüzyirmibeş...
Zakkum.

Filmekimi'nin Ardından...


Bir Filmekimi daha geçip gitti. 19-25 Ekim 2007 tarihleri arasında, tam 7 film gördüm, İKSV sayesinde.

4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün (4 Luni, 3 Saptamani si 2 Zile): Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ile ödüllendirilen Romanya filmi, kürtaj konusunu işliyor. Çarpıcı görüntüler var ve pat diye bitiyor film. Klasik Cannes yani. (Yön: Cristian Mungiu)

Abim Evin Tek Çocuğu (Mio Fratello é Figlio Unico): Fazlasıyla eğlenceli, çokça sıcak, sevimli bir Akdeniz filmi. 60'larda biri faşist, diğeri komünist iki İtalyan kardeşin yaşadıkları üzerine. Müzikleri de süper ayrıca. (Yön: Daniele Luchetti)
Bobby: 2006'dan kalan dev kadrolu bir film. Oynamayan Hollywood yıldızı yok. Kennedy süikastının öncesinde, bir sürü ayrı hayattan kesitler ve anlamlı bir kapanış monoloğu. (Yön: Emilio Estevez)

İpek (Silk): Biraz Last Samurai, biraz Painted Veil tadında; Fransız bir adamla Japon bir kadının aşkını anlatırmış gibi gözüken, ama aslında Fransız bir çiftin aşkını anlatan dönem filmi. Michael Pitt ve Keira Knightley var. (Yön: François Girard)
Paranoid Park: 2007 Filmekimi'nin hayatıma kattığı en güzel şeydi sanırım. Kişisel favorimdi. Gerek kurgusu, gerek görüntüleriyle, hayatın ta kendisi oyunculuklarıyla, müzikleriyle ve tabii ki Gus van Sant'ın mükemmel yönetmenliğiyle dört dörtlüktü.
Şark Vaatleri (Eastern Promises): Viggo Mortensen, Naomi Watts ve Vincent Cassel ile Londra'daki Rus mafyasının içine giren bir film. Sinema tarihine geçecek bir kavga sahnesi görmek isteyenler için. (Yön: David Cronenberg)
Across the Universe: Bir Beatles peri masalı. Vietnam Savaşı yıllarında İngiliz bir çocukla, Amerikalı bir kızın hikayesi. 32 Beatles şarkısı, biraz Amerikan rüyası, biraz deneysel sinema, biraz sembolizm, fazlasıyla sanat, kıskançlık, romantizm ve politika. Her şey var bu filmde. Hele ki "Let It Be" ve "All You Need Is Love" sahneleri, kelimeleri kifayetsiz bırakıyor. (Yön: Julie Taymor)
2008 Filmekimi'ne 11 ay kaldı.