28 Mart 2011

4. Yeşilçam Ödülleri

TÜRSAK, Turkcell ve Beyoğlu Belediyesi'nin katkıları ve girişimleri ile bu yıl dördüncü kez düzenlenen Yeşilçam Ödülleri, bu gece Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda yapılan törenle sahiplerini buldu. 'Çoğunluk'la hak edenlerin ödüllendirildiği gece, daha çok politik mesajları ile öne çıktı. Geçtiğimiz yılki birçok eksikten yalnızca biri giderilmiş olsa da, bunu önümüzdeki yıllarda diğer eksikliklerin de giderileceğinin işareti olarak algılıyor ve umudumu koruyor; geceyi yerinde izlememe neden olan Turkcell ile Koray Öztürkler'e ve bana eşlik eden Canan'a teşekkür ediyorum. Geceden tüm notlarım ve kazananlara gelirsek:

Kırmızı Halı'dan yürümenin harika bir duygu olduğunu anladım bu gece. Patlayan flaşların, duyulan heyecanın hiçbiri benim için olmasa da; oradan geçerken bir başka egosu kabarıyor insanın. Tören öncesindeki kokteylde botokslu insan görmekten bir hal olmamız bir yana; gözümüze çarpan ünlüler arasında Redd, Emre Aydın, Tansu Biçer, Reha Erdem, Hatice Aslan, Ahu Tuğba, Hande Ataizi, Bülent Emin Yarar ve Bergüzar Korel gibi isimler vardı.

Tören başladığında, en sevindirici gelişme, geçtiğimiz yıl olduğu gibi ödüller dağıtılırken bir karambol yaşanmaması için, adayların oturacakları yerlerin belli olmasıydı. Sevindirici olmayan gelişmeme ise, törene ev sahipliği yapan üç kurumun insanlarının her zamanki klişe laflarını tekrarlayarak yaptıkları konuşmaların gereksizliğinin ve sıkıcılığının anlaşılmamış, konuşmaların aynen korunmuş olmasıydı. Bir de üstüne Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın AKP propagandası yapan benzer konuşması eklenince ortam iyice baygınlık geçirttirme kıvamına geldi. Yaklaşık 15 dakika süren bu konuşmalar boyunca duyduğum tek önemli laf da yine Bakan'ın ağzından çıkan şu kabullenişti: "Geleneksel sinema salonlarını yaşatmakta bazı sorunlarımız var."


Yeşilçam Ödülleri'nin takdimine geçilmeden Kültür Bakanlığı'nın ödüllerinin dağıtılması ise anlamsızdı. Nebahat Çehre, İzzet Günay ve Göksel Arsoy'a verilen anlamlı Kültür Sanat Hizmet Ödülü, daha anlamlı bir gecede verilebilirdi sanki. Zira bu nedenle Türker İnanoğlu'na Yeşilçam tarafından verilen Onur Ödülü de güme gitmiş oldu. Bu dört ödül sırasında tamamen protokolün ödül vermesi amacıyla çok değerli oyuncuların Miss Golden Globe misali hostes olarak kullanılması ise kabul edilemez bir hata. Zaten törenin genelinde sunucuların sunumları ellerindeki kartlardan okuduğu, ödül sunanların ise yağ çekmek ya da klişe laflar etmek dışında bir şey söylemediği bir "sunum" hakimdi. Pazarlamasını Oscar benzetmesi ile yapan bir organizasyonun, öncelikle sıkıcı konuşmalardan kurtulması, sonra da sunum yapan sayısını azaltarak söylenenlerin kalitesini arttırması, çok daha yukarılara taşıması gerekiyor. Tıpkı Ozan Doğulu ve orkestrasının kalitesinin çok yukarılarda olduğu gibi.

NTV'nin muhtemelen reklam verdiği sıralarda salondakilere çok kaliteli bir müzik sunan Ozan Doğulu ve Orkestrası; "G.O.R.A."nın müzikleri ile başladığı sunumlarına, "Organize İşler", "Ya Sonra", "Babam ve Oğlum" gibi filmlerin orijinal şarkıları ile devam etti. Bu şarkı seçimi, umarım Yeşilçam Ödülleri'ne En İyi Orijinal Şarkı kategorisinin eklenmesine ve tabii ondan önce bu kategoride aday olacak şarkıların daha çok yapılmasına önayak olur.


Gecenin bombası, "Çoğunluk"un En İyi İlk Film Ödülü'nü alması ve Seren Yüce'nin yurtdışında olması üzerine sahneye çıkan yapımcı Sevilay Demirci ve konuşmasıydı. "Yayımlanmamış kitapların yasaklandığı zor günleri yaşıyoruz." cümlesiyle başlayan ve "Ahmet Şık ve Nedim Şener'in yanındayız." diye biten o konuşma, ilk cümleden sonra uzun süre kesilmeyen alkış nedeniyle devam edemedi. Daha sonra Seren Yüce'nin aldığı En İyi Senaryo Ödülü'nü almak için sahneye gelen Bartu Küçükçağlayan da "Emek Sineması 3 yıldır kapalı." sözleri ile ülkenin başka bir dramına parmak bastı. "Çoğunluk" aldığı ödülleri ne kadar hak eden bir film olduğunu, yaratıcılarının cesaretiyle de bir kez daha kanıtlamış oldu böylece. Emek Sineması ile ilgili ilk hatırlatmayı yapan, ödül veren Meltem Cumbul ise "Sayın Bakanım buradayken hatırlatayım, Emek Sineması kapanalı 3 yıl oldu." dedi.

Gecenin kazananları 4'er ödül ile "Çoğunluk" ve "Av Mevsimi" oldu. Onlar dışında "Kosmos" ile Reha Erdem iki ödül birden kazandı; "Eyvah Eyvah", "Kavşak" ve "Yahşi Batı" filmleri de birer ödüle kavuştu. "Çoğunluk"un kazandığı En İyi Film Ödülü'nün ise oldukça ağır olduğunu düşünmekteyim. Çünkü ödülü 5 kişi verdi. (bkz. Türkler'in yağ çekmekten ödül töreni organize edememesi) Gecenin kaybedenleri ise Demirci'nin mükemmel konuşmasından sonra "Sinema odullerinde politikaya girmeye ne gerek var" diye tweetleyen sinema eleştirmeni (!) Ömür Gedik ve Cumbul'un sözlerine gülerek karşılık veren Beyoğlu Belediye Başkanı oldu.

Tüm kazananlar şöyle:

En İyi Film: Çoğunluk
En İyi Yönetmen:
Reha Erdem (Kosmos)

En İyi Senaryo: Seren Yüce (Çoğunluk)
En İyi Erkek Oyuncu:
Cem Yılmaz (Av Mevsimi)

En İyi Kadın Oyuncu:
Demet Akbağ (Eyvah Eyvah)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu:
Okan Yalabık (Av Mevsimi)

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu:
Melisa Sözen (Av Mevsimi)

En İyi İlk Film:
Seren Yüce (Çoğunluk)

En İyi Genç Yetenek:
Esme Madra (Çoğunluk)

En İyi Görüntü Yönetmeni: Uğur İçbak (Av Mevsimi)
En İyi Müzik: Selim Demirdelen (Kavşak)
En İyi Kurgu:
Reha Erdem (Kosmos)

En İyi Sanat Yönetmeni: Hakan Yarkın (Yahşi Batı)

22 Mart 2011

15. Afife Tiyatro Ödülleri Adayları

Türkiye'nin ilk Müslüman kadın oyuncusu Afife Jale'nin anısına, 1997'den bu yana Yapı Kredi Sigorta sponsorluğunda düzenlenen organizasyon dahilinde dağıtılan Afife Tiyatro Ödülleri'nin bu yılki adayları ve özel ödül sahipleri açıklandı. Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da 21 adaylık elde eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nı 8 adaylık ile İstanbul Devlet Tiyatrosu izledi. Özel tiyatroların ne yazık ki yine fazlasıyla geri plana itildiği bir aday listesi söz konusu. Bunun nedeninin Şehir ve Devlet Tiyatroları'nın yılda 20'den fazla oyun çıkarırken, özel tiyatroların en fazla 3 oyun çıkarabilmesi olduğunu savunanlar olacaktır. Fakat özel tiyatrolara ait oyunların 2'den fazla adaylığı bulunmaması anlaşılamaz geliyor bana. Özel tiyatrolar arasında 2'şer adaylık elde etmeyi başaranlar ise "Dava" oyunu ile Bakırköy Belediye Tiyatrosu ve "Sondan Sonra" oyunu ile Duru Tiyatro.

Oyunlara bakıldığında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın iki oyunu, 6 adaylığı bulunan "Dünyanın Ortasında Bir Yer" (Yazan: Özen Yula, Yöneten: M.Nurullah Tuncer) ve 5 adaylığı bulunan "Tehlikeli İlişkiler" (Yazan: Choderlos de Laclos, Yöneten: Aleksandar Popovski) öne çıkıyor. Komedi/müzikal dalındaki oyunlarda ise 3 adaylığa sahip olan ve yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'na ait "İstanbul Hatırası" (Yazan-Yöneten: Tarık Şerbetçioğlu) en fazla adaylık elde eden oyun. "Yılın En Başarılı Prodüksiyonu" dalında "Dünyanın Ortasında Bir Yer" ve "Tehlikeli İlişkiler"in yanında Tiyatro Pera'nın "Vanya Dayı" (Yazan: Anton Çehov, Yöneten: Nesrin Kazankaya) adlı oyunu da büyük ödüle aday gösterildi.

14 dalda dağıtılan ödüllerin yanısıra Afife Tiyatro Ödülleri'nde 5 de özel ödül bulunuyor: Bu yıl, "Yaşamı boyunca tiyatro dalında başarılı çizgisini sürdürmüş ya da tiyatro sanatına katkıda bulunmuş kişi"lere verilen Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü Müjdat Gezen'e, "Yaşamı boyunca tiyatro dalında başarılı çizgisini sürdürmüş tiyatro sanatçısı"na verilen Nisa Serezli Aşkıner Özel Ödülü Dilek Türker'e, "İlk kez o yıl sahnelenmiş olan en başarılı yerli oyunun yazarı"na verilen Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü "Kadın Sığınağı" oyunun yazarı Tuncer Cücenoğlu'na, Tiyatroda Yeni Kuşak Özel Ödülü "Punk Rock" oyununun ekibine, Yapı Kredi Sigorta Özel Ödülü ise Prof.Dr.Ayşegül Yüksel'e layık görülmüş.


Adaylar ise şöyle:


Yılın En Başarılı Prodüksiyonu: Dünyanın Ortasında Bir Yer, Tehlikeli İlişkiler, Vanya Dayı
Yılın En Başarılı Yönetmeni:
Arif Akkaya (Arzunun Onda Dokuzu), Aleksandar Popovski (Tehlikeli İlişkiler), Nurullah Tuncer (Dünyanın Ortasında Bir Yer)

Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu: Emre Kınay (Sondan Sonra), Reha Özcan (Bedensiz Kadın), Levent Üzümcü (Tehlikeli İlişkiler)
Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu:
Neslihan Arslan (Temiz Ev), Şebnem Köstem (Tehlikeli İlişkiler), Ahu Türkpençe (Sondan Sonra)

Yılın En Başarılı Müzikal ya da Komedi Erkek Oyuncusu:
Toron Karacaoğlu (İstanbul Hatırası), Kemal Kocatürk (Kadın ile Memur), Erhan Yazıcıoğlu (Ben Sinema Artisti Olmak İstiyorum)

Yılın En Başarılı Müzikal ya da Komedi Kadın Oyuncusu:
Hande Ataizi (Özel Hayatlar), Binnur Şerbetçioğlu (İstanbul Hatırası), Ayça Varlıer (Leyla'nın Evi)

Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu:
Erhan Abir (Çığ), Civan Canova (Ölüleri Gömün), Köksal Engür (Festen)

Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu:
Sevtap Çapan (Çığ), Sema Çeyrekbaşıoğlu (Temiz Ev), Defne Yalnız (Kadın Sığınağı)

Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Müzikal ya da Komedi Erkek Oyuncusu: Bahtiyar Engin (Alevli Günler), Murat Karasu (Beğendiğiniz Gibi), Bülent Kayabaş (Tanımadığım Adamlar) Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Müzikal ya da Komedi Kadın Oyuncusu: Eda Gülten (Bir Yaz Gecesi Rüyası), Selma Kutluğ (İstanbul Hatırası), Selen Uçer (Cam)
Yılın En Başarılı Sahne Tasarımcısı: Numen/Sven Jonke (Tehlikeli İlişkiler), Behlüldane Tor (Ölüleri Gömün), Nurullah Tuncer (Dünyanın Ortasında Bir Yer)
Yılın En Başarılı Giysi Tasarımcısı: Candan Seda Balaban (Surname), Canan Göknil (Romeo ve Juliet), Duygu Türkekul (Dünyanın Ortasında Bir Yer, Alemdar)
Yılın En Başarılı Sahne Müziği:
Can Atilla (Dünyanın Ortasında Bir Yer, Çığ, Romeo ve Juliet), Tolga Çebi (Dava, Benim Adım Rachel Corrie), Nurettin Özşuca (Temiz Ev)

Yılın En Başarılı Işık Tasarımcısı: Murat Özdemir (Romeo ve Juliet), Nurullah Tuncer (Dünyanın Ortasında Bir Yer), Cem Yılmazer (Dava)

9 Mart 2011

30. Uluslararası İstanbul Film Festivali'ne Doğru: Film Gibi 30 Yıl

"Film Gibi 30 Yıl" sloganı ile, bu yıl 30. kez bizlerle olan İstanbul Film Festivali; bu gece düzenlenen basın toplantısından anladığımız kadarıyla 30 yılı en iyi şekilde anacak olan, yine zengin bir programla karşımızda olacak. 2 - 17 Nisan 2011 tarihleri arasında düzenlenecek olan festivalde 21 bölümde, 52 ülkeden, 231 film gösterilecek. Sinema salonları arasında bu yıl !f festivallerinden alıştığımız AFM Fitaş sinemaları da var. Filmler onun yanı sıra, festival merkezi de olan Atlas Sineması, Beyoğlu Sineması, Nişantaşı City's ve Kadıköy Rexx salonlarında izleyicilerle buluşacak. Bilet fiyatları Akbank Galaları için 15 TL olurken, diğer seanslar için 9 TL (tam) ve 6 TL (öğrenci), haftaiçi gündüz seanslarında ise 4 TL olacak.


Bu yıl 30. yaşını kutlayan İstanbul Film Festivali, bu özel yıl için farklı bölümlerle karşımıza çıkıyor: "Bir Zamanlar Festivalde: SİYAD'ın Keşifleri", şu an adlarını bildiğimiz yönetmenlerin yıllar önce hiç tanınmıyorken İstanbul Film Festivali'nde gösterilmiş filmlerinden derlenmiş bir seçkiyi bizlerle buluşturuyor. Yönetmenler arasında Dardenne Kardeşler, François Ozon, Wong Kar-Wai, Lars von Trier ve Jafar Panahi gibi isimler yer alıyor. Bir diğer bölüm "Film Gibi 30 Yıl" ise 19 ünlü Türk yönetmenin seçtiği filmlerden derlenmiş. Filmleri gösterilecek yönetmenler arasında Ingmar Bergman, Michelangelo Antonioni, Federico Fellini, Krzysztof Kieslowski ve Andrei Tarkovski gibi efsane isimler var.

Festivalin 30. yılı şerefine yapılan diğer üç güzellik ise "30: 20 Yönetmenden 30 Yıl" kitabı, bu kitapta yer alan fotoğrafların sergileneceği Atlas Pasajı'ndaki sergi ve festival anılarımızı blog yazılarımızla paylaşmakta özgür olduğumuz festival blogu
www.filmgibi30yil.com

12 filmin yarışacağı "Uluslararası Yarışma" bölümünde Türkiye'den Seyfi Teoman'ın Berlin Film Festivali'nde de gösterilen filmi "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" yer alırken; "Ulusal Yarışma" bölümünde 14 yerli yapım yarışacak: "Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir" (İmre Azem), "Zefir" (Belma Baş), "Atlıkarınca" (İlksen Başarır), "Oğul" (Atilla Cengiz), "Kar Beyaz" (Selim Güneş), "Çınar Ağacı" (Handan İpekçi), "Gişe Memuru" (Tolga Karaçelik), "Görünmeyen" (Ali Özgentürk), "Saç" (Tayfun Pirselimoğlu), "72. Koğuş" (Murat Saraçoğlu), "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" (Seyfi Teoman), "Kırık Midyeler" (Seyfettin Tokmak), "Press" (Sedat Yılmaz) ve "Gölgeler ve Suretler" (Derviş Zaim). Bunlar dışında 10 yerli yapım "Yeni Türk Sineması", 24 yerli yapım ise "Belgeseller" kısmında gösterilecek.

Festivalin "Sinemada İnsan Hakları Yarışması" devam ederken (ve bu bölümde "También la lluvia", "Hors la loi" gibi iddialı filmler ve ülkemizden "Press" yarışırken) festivalin klasikleşmiş bölümleri de yerini koruyor: "Akbank Galaları", "Yıllara Meydan Okuyanlar", "Dünya Festivallerinden", "Genç Ustalar", "NTV Belgesel Kuşağı", "Mayınlı Bölge", "Geceyarısı Çılgınlığı", ""Çocuk Menüsü" ve "Anılarına". Claire Denis filmlerinde kullanılan şarkıların çalınacağı Tindersticks konseri şerefine Claire Denis filmleri seçkisi, 2010 İstanbul filmleri ve 12. Uluslararası İstanbul Bienali'nin bir uzantısı olarak yaratılan "İsimsiz (Film)" adlı bölüm de gelenekselleşmiş bu bölümlerin yanında yerini alıyor.


Bu yıl En İyi Yabancı Film dalında Oscar kazanan "Hævnen" ve adayı olan "Hors la loi" ile "Incendies"; En İyi Orijinal Senaryo dalında aday olan Mike Leigh filmi "Another Year", Nicole Kidman'a adaylık getiren "Rabbit Hole", En İyi Belgesel adayı "Waste Land" ve En İyi Makyaj dalında aday olan "Way Back" programda yer alan Oscar adayı filmler olarak dikkat çekiyor. Bunlar dışında birçok usta yönetmenin son filmlerini ve birçok ülke sinemasının yeni yönetmenlerini de izlemek mümkün olacak festivalde.

Önerilerime gelince:


1. Hævnen (Kapanış Filmi)
2. Another Year
(Akbank Galaları)
3. Incendies (Uluslararası Yarışma)
4. Jodaeiye Nader Az Simin
(Dünya Festivallerinden)
5. Never Let Me Go (Akbank Galaları)
6. Made in Dagenham (Dünya Festivallerinden)
7. La nostra vida (Dünya Festivallerinden)
8. Kray (Dünya Festivallerinden)
9. Hjem til tul
(Yıllara Meydan Okuyanlar)
10. Rabbit Hole
(Akbank Galaları)

8 Mart 2011

10. !f İstanbul Uluslarası Bağımsız Filmler Festivali'nin Ardından...

Müslüman mahallesinin alışılmış salyangozu, bu yıl 10. kez aramızdaydı. 10 yıldır İstanbullu sinemaseverleri bağımsız yapımlarla buluşturan, son yıllarda ise Ankara'ya ve sınırlar ötesine taşan !f Bağımsız Filmler Festivali, yine zengin ve kaliteli bir programla çıktı karşımıza. Bu yıl ilk kez filmlerinden fazlasını deneyimlediğim ve 2 de partisine katıldığım festival; 9 gün boyunca güzel anlar ve filmler çıkardı karşıma. "True Grit"e festival tarihleri içindeki vizyon tarihi nedeniyle, "Luftslottet som Sprängdes"e acelem olmadığı ve vizyona gireceğini bildiğimden bilet almamıştım. Bilet aldığım 12 filmdense ne yazık ki yalnızca 9'unu izleyebildim. İlksen Başarır'ın merakla beklediğim "Atlıkarınca"sı, yönetmenin değiştirmek istediği son kurgunun festivale yetişmemesi nedeniyle Keş!f bölümünden çekilirken, "La mosquitera" derslerin, "R" ise parti sarhoşluğunun kurbanı oldu. İzleme fırsatı bulduğum 9 filmden notlar ise şöyle:

Hit Filmler:
Animal Kingdom (Avustralya - Yön: David Michôd): Avustralya'nın bu yılki ödül avcısı "Animal Kingdom" orman kanuna göre yaşayan bol erkekli bir ailenin hikayesini anlatıyor. Film koltukta oturan bir genç kadın ve çok daha genç bir çocuk ile başlıyor. Çocuk televizyon seyrediyor, kadınsa uyuyor. Birkaç saniye içinde gördüğümüz çocuğun, annesi aşırı dozdan öldüğü için ambulansı beklediğini anlıyoruz. Bu soğukkanlılık, filmin ölümle dalga geçen tavrının yalnızca küçük bir örneği. Birinin ölümü nasıl güç dengelerindeki değişim dışında bir etki yaratmıyorsa hayvanlar üzerinde, izlediğimiz ailede de ölüm bundan ibaret. J'in kendini bir anda dayıları ve anneannesinin arasında; dolayısıyla suç dünyasının içinde bulduğu günlerini anlatan "Animal Kingdom" çok ağır ilerleyen sıkıcı bir film aslında. Fakat biraz daha kısa kesilse, üzerinde düşünülecek çok şeyi olan, izlenesi bir film. Performansı ile Oscar'a aday gösterilen Jacki Weaver, 17 yaşındaki James Frecheville ve filme yakışır bir ağırbaşlılıkla oynayan Guy Pearce'ın oyunculukları övgüye değer. Filmden geriye kalansa tek bir cümle: "It's a crazy fucking world."

Black Swan (ABD - Yön: Darren Aronofsky): Yılın en iyi filmi. Diyecek daha fazla bir şey yok aslında. Darren Aronofsky'nin sanatsal güzelliğin estetiği ve fiziksel acının çirkinliği arasındaki tezat üzerine bir destanı "Black Swan". Natalie Portman'ın insanüstü performansı ve Matthew Libatique'in mükemmel görüntüleri filmin en büyük artıları. Tchaikovsky'nin ClintManselleştirilmiş müzikleri de harika. Natalie Portman'ın Oscarlı performansının gölgesinde kalsalar da Mila Kunis ve Barbara Hershey de mükemmeller. Son yıllarda ilk kez bir filmden dayak yemiş gibi çıktım. Bunu bilir, bunu söylerim. Ve "Was I good?" diye soran Mila Kunis'e sevgilerimi gönderirim.

Drei (Almanya - Yön: Tom Tykwer): "Perfume: The Story of a Murderer" ve "International" gibi iki film ile son yıllarda İngilizce'ye geçiş yapan Tom Tykwer, "Drei" ile "Lola rennt"ten hatırladığımız o Alman dinamizmine ve disiplinine geri dönmüş. İki erkek ve bir kadının sınırlarını zorlayan bir ilişkinin zaman doğrusunu perdeye yansıtan Tykwer'a çok iyi bir kurgu ve çok iyi müzikler eşlik ediyor. Sophie Rois, Sebastian Schipper ve Devid Striesow başrollerde oldukça uyumlular.

Kids Are All Right (ABD - Yön: Lisa Cholodenko): Yılın en iyi bağımsız ruhlu filmi diyebileceğim "Kids Are All Right", hem birbiriyle uyumları, hem de etkileyici performansları bakımından harika bir oyuncu kadrosuna ve çok iyi yazılmış bir senaryoya sahip. Annette Bening'e bir Altın Küre ve bir Oscar adaylığı getiren performansı kadar, hatta daha çok Julianne Moore'un performansını beğenmiş olsam da; Bening de, Ruffalo da çok iyi, çok inandırıcılar. Mia Wasikowska ve Josh Hutcherson iki kardeş rolünde onları aratmıyorlar. Lezbiyen bir çift, aynı babadan olma birer çocuk ve bu dörtlüden haberi olmayan bir adamın hayatlarının zorla içiçe geçirilişini izliyoruz filmde. Yaşananlar komedi gibi gözükse de, büyük bir drama tanık oluyoruz. İyi bir senaryo ve iyi oyuncular bir araya geldikten sonra, kötü bir şey beklemek anlamsız zaten.


Les amours imaginaires (Kanada - Yön: Xavier Dolan): Kendimi Xavier Dolan ile aynı dönemde yaşadığım, hatta onunla neredeyse yaşıt olduğum için inanılmaz şanslı hissediyorum. Çünkü aynı şeyleri aynı dönemlerde hissettiğim, ve dolayısıyla eserlerindeki duyguları kendi duygularımla bağdaştırabildiğim bu çocuk; geleceğin en büyük yönetmenlerinden biri olacak. Pedro Almodovar ve Ferzan Özpetek sinemasının renklerini, çok iyi müziklerle; bir James Dean ve bir Audrey Hepburn'ün taş gibi (ki filmin bir anında çıkan Antik Yunan Heykeli bunun en büyük kanıtı) bir çocuğa olan platonik aşkının hikayesinde birleştiren Dolan, ikinci filminde de yapıyor yapacağını. Aşk üzerine, karşılıksız aşk üzerine o kadar yerinde laflar ediyor ki 22 yaşındaki kalemi ve kamerasıyla, herhangi bir insanın "Ben tam olarak bunları yaşamıştım/hissetmiştim." diyeceği bir sahne, bir söz mutlaka yer alıyor filmde. Renkler, kostümler, müzikler ve hele o ana hikaye arasında akıp giden monologlar... "Les amours imaginaries", belki "J'ai tué ma mère"den daha iyi değil; ama kesinlikle birçok filmden daha iyi. Filmde çalan birbirinden güzel üç şarkı: "Bang Bang" (Dalida), "Le temps est bon" (Isaelle Pierre) ve "Pass This On" (The Knife).


Winter's Bone (ABD - Yön: Debra Granik): Bu yılki Oscar adaylarından belki de en az sevdiğim, belki de en sıkıldığımdı "Winter's Bone". Jennifer Lawrence'ın harika oyunculuğu olmasa; ne o filmde, ne o senaryoda, ne de diğer oyunculuklarda iş var. Belki de beni en çok hayalkırıklığına uğratan filmdi "Winter's Bone". Şunu bir İsveçli ya da Finlandiyalı çekeydi, bakın neler çıkıyordu ortaya.

Keş!f:
Nuummioq (Grönland - Yön: Torben Bech, Otto Rosing): Film bittiğinde yazılar akarken "Bu filmde bu kadar kişi çalışmış olamaz!" diye isyan eden arkadaşım Canan'ın olduğu gibi, benim de hayatımda izlediğim ilk Grönland filmiydi "Nuummioq". Ülkenin tarihinde ilk kez Akademi'ye bir film göndermesi ile adını duyduğum soğuk-ülke-yol-hikayesi tanımı ile aklıma "Nord"u getirmiş, sempatimi kazanmıştı. Fakat ne yazık ki bana "Grönland Kahvesi"nin varlığını bilmek dışında bir şey kazandırmadı. Grönland Kahvesi için buradan buyrun.

Y-eni Kuşak:

Griff the Invisible (Avustralya - Yön: Leon Ford): "True Blood"ın karizmatik insanı Ryan Kwanten'i 'ezik' Griff rolünde izlediğimiz film, büyümeyen çocuklar ve dinmeyen çocukluk hayalleri üzerine. Ama işte...

Gökkuşağı:

El ultimo verano de la Boyita (Arjantin - Yön: Julia Solomonoff): Festivalin en büyük ikinci hayalkırıklığını ise GÖkkuşağı Bölümü'nden seçtiğim tek filmde yaşadım. "El Ultimo Verano de la Boyita" cinsel tercih ve yönelimler dışında, cinsel yaradılış üzerine bir filmdi. Başrollerdeki iki çocuk, Guadalupe Alonso ve Nicolás Treise çok iyi olsalar da, film beklentilerimin çok farklı oluşundan dolayı beni mutlu edemedi.

Bir festivalin yorgunluğunu atmadan, sırada 30. İstanbul Film Festivali var. 2 Nisan'ı heyecanla bekliyoruz!

4 Mart 2011

43. SİYAD Ödülleri


43. SİYAD Ödülleri, geçtiğimiz hafta düzenlenen tören ile sahiplerini buldu. "Kosmos" En İyi Film dahil 5 ödül ile gecenin galibi olurken, onu 4 ödülle "Çoğunluk" izledi. "Kavşak" ve "Prensesin Uykusu" da birer ödülle yetindi.

!F ile çakıştığı için izleyemediğim tören hakkında aldığım duyumlar ve okuduğum yorumlar gösteriyor ki, her zamanki gibi Atilla Dorsay'ın esprileri, boş bir salon ve kötü müzikler geceye damgasını vurmuş. Beni rahatsız eden şey, ödüllerin sürekli aynı isimlere verilmeye başlanmış olması. İki yıl üst üste bir Reha Erdem filmini En İyi Film, Reha Erdem'i En İyi Yönetmen seçen, hatta Settar Tanrıöğen'e iki yıl üst üste En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü layık gören bir dağılımdan söz ediyoruz. Diğer yandan 7 dalda aday olan "Bal"ın geceden eli boş dönmesi oldukça şaşırtıcı.

İzlemediğim ve ödülleri iki film arasında paylaştıran bir ödül töreninden daha fazla söz edemiyorum. Tüm kazananlar şöyle:

En İyi Film: Kosmos
En İyi Yönetmen: Reha Erdem (Kosmos)
En İyi Erkek Oyuncu: Bartu Küçükçağlayan (Çoğunluk)
En İyi Kadın Oyuncu: Sevinç Erbulak (Prensesin Uykusu)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Settar Tanrıöğen (Çoğunluk)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Nihal Koldaş (Çoğunluk)
En İyi Senaryo: Çoğunluk (Seren Yüce)
En İyi Görüntü Yönetmeni: Florent Herry (Kosmos)
En İyi Müzik:
Selim Demirdelen (Kavşak)

En İyi Kurgu: Kosmos
En İyi Sanat Yönetimi: Kosmos
En İyi Yabancı Film:
Das Weisse Band

En İyi Belgesel: Direnişçi
En İyi Kısa Film:
Bisiklet

2 Mart 2011

83rd Academy Awards

Her yılın Şubat sonunda hayatımın anlamı haline gelen Akademi Ödülleri, geçtiğimiz gece 83. kez dağıtıldı ve beni 9. kez uykusuz bıraktı. "King's Speech" ve "Inception"ın 4'er ödülle tamamladığı gecede "Social Network" de 3 ödül aldı. İşte "Red Carpet"tan "Best Picture"a gecenin özeti:

"It's been a great year for lesbians. The Kids Are All Right. Lesbians. Black Swan. Dancing lesbians. Toy Story 3. Where is the Dad?" - Anne Hathaway & James Franco

Kırmızı Halı'yı her yıl olduğu gibi bu yıl da dikkatimi vererek izlemedim, hatta çoğunda uyudum. Dikkatimi çeken şeyler Mila Kunis ve Mandy Moore'un elbiselerinin göz kamaştırdığı, Helen Mirren'ın sanki eski elbisesini tekrar giymiş gibi durduğu, Hailee Steinfeld'in "Benim daha çok zamanım var." tavırları ve insanların çılgınca "Social Network" diyor oluşuydu. Jennifer Hudson ise, Oscar aldığı 2006 yılında sahip olduğu kiloların yarısını vermiş, başka bir insan olmuştu.

"I'm a little offended by the movie titles this year. They're not appropriate for network tv: "Winter's Bone", "Rabbit Hole". "How to Train Your Dragon"? Digusting!" - James Franco


Geçtiğimiz yılın gerek prodüksiyon gerekse sunuştaki rezilliğine göre; bu yıl oldukça eğlenceli bir tören izledik. Fakat yine de James Franco ve Anne Hathaway'in beklediğimden çok daha az ekranlarda göründüğü ve beklediğimden çok daha az güldürdüğünü söylemeliyim. İkili törene, aday filmlerin içine girdikleri, muhteşem bir video ile başladı. Bu mükemmel başlangıçta "King Speech" mikrofonundan Franco'nun "I have good news from the future, microphones get smaller!" demesi, ya da Hathaway'in "Dance of the Brown Duck"ı gibi inciler vardı. Sonrasında James Franco'nun anneannesinin bile karıştığı, adaylara fazla laf atmayan bir hoşgeldin konuşması ise o mükemmel başlangıcın tüm havasını söndürdü.

"Javier... Hola!" - Sandra Bullock

Gece boyunca Oscar tarihinden efsanevi filmlere dikkat çekilmesi, eski törenlerle ve adaylarla ilgili bilgiler verilmesi, filmlerin müzikalleştirildiği o inanılamz komik montaj ve Bob Hope'un ölü ölü ödül sunması çok güzel tercihler ve geçtiğimiz yılın hatalarını telafi eden hareketlerdi. Ayrıca Natalie Portman'ın varlığı ve ödüllendirilmesi bile yeterdi. Bir ödülü 5 kişinin 5 adayı tanıtarak sunması ritüelinin ise geçtiğimiz yılın kazananının 5 adayı övmesi olarak değiştirilmesi, Jeff Brdiges ve Sandra Bullock'un da katkılarıyla çok yerinde olmuştu.

"James, you are the reason why children are picked up from the school late because their mothers are watching general hospital." - Sandra Bullock

Gecenin ilk iki ödülü özellikle şaşırtıcıydı. Sanat Yönetimi ödülünü "Inception" mı, "King's Speech" mi alacak derken "Alice in Wonderland"in ödüllendirilmesi; En İyi Görüntü Yönetmeni'nin ise yine yeni yeniden Roger Deakins görmezden gelinerek (neyse ki hak eden) Wally Pfister olması birçoğumuzun tahminleri dışındaydı. Randy Newman sonunda ikinci bir Oscar'a kavuşurken, 3. Oscar'ını alan Colleen Atwood, halen teşekkürlerini kağıttan okuma becerisini göstererek dikkat çekti. Tahminlerimin çoğunda yanıldım evet. Ama bunların bazıları beni oldukça sevindirdi. Örneğin Susanne Bier'in "Hævnen" ile ülkesi Danimarka'ya üçüncü Oscar'ını kazandırması ve Wally Pfister'ın Oscar alması... Üzücü olansa David Fincher, Christopher NOlan, Roger Deakins ve Alexandre Desplat gibi dört dehanın halen Oscarsız oluşu... Bakalım önümüzdeki yıl neler olacak.

"Oh, my carreer has just peaked!" - Colin Firth

Töreni izlerken sevgili medicaljesus ile neler konuştuğumuzu öğrenmek isterseniz, kendisinin "Oscar Gecesi Hakkında Samimi Bir Yazı" başlıklı yazısına göz atabilirsiniz. Kendisine, tanıştığımızdan beri beni hiçbir ödül töreninde yalnız bırakmadığı için teşekkür ederim.

Tüm kazananlar şöyle:
En İyi Film: King's Speech
En İyi Yönetmen:
Tom Hooper (King's Speech)

En İyi Erkek Oyuncu: Colin Firth (King's Speech)
En İyi Kadın Oyuncu:
Natalie Portman (Black Swan)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christian Bale (Fighter)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu:
Melissa Leo (Fighter)

En İyi Orijinal Senaryo:
King's Speech (David Seidler)

En İyi Uyarlama Senaryo:
Social Network (Aaron Sorkin)

En İyi Yabancı Film: Hævnen (Danimarka)
En İyi Animasyon: Toy Story 3
En İyi Orijinal Müzik: Trent Reznor & Atticus Ross (Social Network)
En İyi Görüntü Yönetmeni:
Wally Pfister (Inception)

En İyi Kurgu: Social Network
En İyi Sanat Yönetimi: Alice in Wonderland
En İyi Kostüm Tasarımı: Alice in Wonderland
En İyi Orijinal Şarkı: "We Belong Together" (Toy Story 3)
En İyi Makyaj: Wolfman
En İyi Görsel Efektler: Inception
En İyi Ses Miksi: Inception
En İyi Ses Kurgusu:
Inception

En İyi Belgesel:
Inside Job

En İyi Kısa Belgesel:
Strangers No More

En İyi Kısa Film: God of Love
En İyi Kısa Animasyon: Lost Thing