9 Ağustos 2010

Modadan Modern Sanata: Hüseyin Çağlayan

İstanbul Modern'in 15 Temmuz'dan beri ev sahipliği yaptığı Hüseyin Çağlayan Sergisi, ya da evrensel adıyla Hussein Chalayan Sergisi, moda mı sanattan çıkar yoksa sanat mı modadan sorusunu sormuş sanki. Ya da eski bir Penguen esprisiyle, "Sanat insanın kendine yakışanı giymesidir." demiş.

1970 Lefkoşa doğumlu Hüseyin Çağlayan, büyük bir tasarımcı, büyük bir sanatçı ve büyük bir modacı. Bense ne aşağıda gördüğünüz, "Sözlerden Sonra" koleksiyonunun bir parçası olan çalışmasını televizyonlarda gördüğümde; ne de İstanbul Modern'in kalıcı sergisi "Yeni Yapıtlar, Yeni Ufuklar"ı gezip sanatçının eserlerinden biriyle defalarca burun buruna geldiğimde biliyordum adını. Ne zaman ki geçitğimiz kış "Bence Vöğğğğg" söylemiyle neşe kattı günlük geyiklerimize, o zaman öğrendim Hüseyin Çağlayan adını. Sanatçının bir modacıdan çok daha fazlası olduğunu anlamak içinse eserlerinden yalnızca birkaçını bile görmek yetiyor. Hele ki gördüğünüzün o televizyonlarda görüp hayran kaldığınız, ya da müzenin üst katında eserlerine rastladığınız eserlerin sahibi olduğunu anladığınızda...


Venedik'ten New York'a, Londra'dan İstanbul'a uzanan bir yelpazede eserleri çeşitli moda haftaları ve bienallerde sergilenen sanatçı, şu anda Puma'nın da kreatif direktörlüğünü yapmakta. Sergide ise Donna Loveday'in küratörlüğünde Çağlayan'ın 1994-2010 yılları arasındaki moda/sanat eserleri sergilenmekte. Eserleri derken, sadece moda tasarımları değil söz konusu olan: Enstalasyonlar, kısa filmler, performanslar... Moda ile sanat yapılabiliyormuş demek bu serginin amacı. -ki aynısının insan vücutlarıyla sanat yapılabiliyormuş versiyonu için çıkışta Body Worlds'ü ziyaret etmeniz yeterli.


Hüseyin Çağlayan sergisinde en çok dikkatimi çeken eserler arasında en üst sırada sanatçının 2003 ve 2005 tarihli iki kısa filmi bulunuyor: Yolculuk sırasında taşıtların kıyafetlerimizin yerini aldığını anlatan, Bennu Gerede'nin rol aldığı "Yerden Geçide" (Place to Passage) ve Tilda Swinton'ın rol aldığı fütüristik bir laboratuvarda geçen "Olmayıp Varolan" (Absent Presence) eş zamanlı olarak 5'er ekranda gördüğümüz görüntülerle gerçek anlamda baş döndürücü. Diğer yandan, sergiye girer girmez sizi karşılayan "Hareketsizlik" (Inertia) ile zamanın durduğuna tanık oluyor, "Okumalar"ın (Readings) lazerleri ile gözlerinizin kamaşmasına engel olamıyorsunuz.


Sanatçının KKTC, Türkiye ve İngiltere arasında geçen, aidiyet sorunları ile dolu geçmişinin etkilerinin görüldüğü "Sözlerden Sonra" (After Words) ise en bilindik eseri olarak karşınıza çıkıyor Çağlayan'ın. Mobilyaların birer elbise gibi üzerimizde taşınabilmesi, böylece terk etmek zorunda kaldığınız yerde geriye bir şey bırakmama fikrinden yola çıkan "Sözlerden Sonra", mobilya hallerinde karşılıyor sizi. Ekranda ise o dönüşümü izleyebiliyorsunuz. Tıpkı serginin çıkışında "Yüz On Bir" (One Hundred and Eleven) ile elektronik kıyafetlerin hiçliğe dönüşümünü izleyebildiğiniz (ve etraftan gelen "Oha!, "Yok artık!" "Wow!" seslerini dinleyebildiğiniz) gibi...


Hüseyin Çağlayan modern sanatın en etkileyici temsilcilerinden biri olduğunu kazıdı benim aklıma bu sergi. Siz de sergiyi 24 Ekim'e kadar İstanbul Modern'de ziyaret edebilirsiniz.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

sen de yazınca tutamadım kendimi.


vöööööööööögghhh