7 Ekim 2008

10 Adımda "Statens Museum for Kunst" / Kopenhag

"Statens Museum for Kunst" yani 'Danimarka Ulusal Sanat Galerisi', Kopenhag'da yemyeşil bir parkın ve küçük bir gölün kıyısında; çok güzel koleksiyonlarıyla her dönemden ve her zevke hitap eden bir sanat müzesi. 1897'de halka açılan müze, 1998'de modern görünümlü ve göl manzaralı bir ek bina ile genişletilmiş. Müzede Erken Rönesans'tan günümüze kadar uzanan genişlikteki resim, heykel ve çizim koleksiyonlarını görmek mümkün. Bunlar, basitçe "Resim ve Heykel Koleksiyonu", "Baskı ve Çizim Koleksiyonu" ve müzenin dışında, limana bakan eski bir depo binasında (yani ana binadan birkaç harita karışı uzakta) sergilenen "Kraliyet Heykel Koleksiyonu" olarak üçe ayrılabiliyor. Müzenin yeni binasının giriş katı "Sculpture Street" olarak anılıyor. Eski binanın üst katında da, bir kanat modern sanata, bir kanat ise Danimarkalı ressamların 21. yüzyıl öncesi eserlerine ayrılmış. Yeni binanın çok geniş üst katında ise, tüm sanat tarihi bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçiyor. Kimi yerde kategorilere ayrılmış ve Palazzo Vecchio'yu andıran bir sıkışıklıkta sergilenen tablo gruplarına rastlayabiliyorsunuz.


Müzenin düzenlemesi biraz ilginçti. Karşılaştırmaya elverişli olsun diye, benzer temalı klasik ve modern eserlerin yanyana durduğu noktalar vardı. Güzel bir fikir, fakat 29 tane modern eserin olduğu odaya 1 tane 16. yüzyıl tablosu asmak ne kadar doğrudur, tartışacak sanatsal birikime sahip değilim.


Fakat müze hakkında çok beğendiğim bir şey, her salonun girişine ve çıkışına astıkları ve salonda gezerken bazı numaralandırılmış tablolarla eşleşen ve onlarla ilgili detaylı bilgiyi veren el kartlarıydı. Girişte toplayıp, gezerken okuyup, çıkarken bırakıyorsunuz elinizden. Çok kullanışlı :)

Tabii ki 10 adımda gezilecek bir müze değil "Statens Museum for Kunst". Fakat ben, gördüklerim arasından, üzerinde düşünülmesi gereken 10 adımı seçtim. Kronolojik sırayla, 10 Adımda "Statens Museum for Kunst":

1. C. N. Gijsbrechts, "Trompe l'Oeil with Studio Wall and Vanitas Still Life", 1668 & "Trompe l'Oeil. The Reverse of a Framed Painting", 1670.

17. yüzyılda bu kadar marjinal olmak, Magritte'in dert edindiği şeyleri ondan bu kadar zaman önce yapabilmek, sanatın 2-3 boyutluluk arasındaki kararsızlığını böyle güzel anlatmak... Tablonun içindeki tablonun yapılışını anlatan tablosu ve onun hemen altında duvara dayalı olarak duran (ve hakkaten de sanki stüdyoda arkası dönük duvara dayalı bırakılmış bir tabloyu andıran fakat aslında eserin kendisi olan) iki eseriyle 20. yüzyıldan fırlamış gibi duruyor. Ancak bir Flamandan beklenir.


2. E. Nielsen, "And in His Eyes I Saw Death", 1897.

Ölümü, yalnızlığı, karamsarlığı; en az bir Munch tablosu kadar iyi anlatıyor Danimarkalı ressamın bu tablosu. Nuri Bilge Ceylan filmlerindeki karelere benzettik biz.


3. P.S. Krøyer, "Boys Bathing at Skagen. Summer Evening", 1899.

Ayın aydınlattığı bir yaz gecesini tüm "çıplaklığıyla" anltamış Danimarkalı ressam. Skagen'den çıkan ressamlar arasında kendi çağdaşlarından en tanınanı olan Krøyer, bu eseri ile 1900 yılında Paris fuarına katılmış. (Resimdeki, tablodan sadece bir detay)

4. H. Matisse, "Portrait of Madame Matisse. The Green Line", 1905.

Matisse'in bu en ünlü eseri, müzedeki 10'a yakın Matisse eserinden yalnızca biri. Fransız ressamın karısının portresi olması bir yana, kullanılan gerçekdışı renkler ve kompozisyonla uzunca üzerine tartışılacak bir Matisse eseri. Adını, tablodaki en radikal öge olan ve suratı boydan boya dikine kesen kalın, yeşil çizgiden alıyor.



5. P. Hansen, "Playing Children, Enghave Square", 1907.

Danimarkalı Hansen'in bu eseri, Kopenhag'ın bir meydanında oynayan çocukları resmediyor. Fransız empresyonistlerini çağrıştıran tabloda oyun oynayan kızlardan çok ışığı, gölgeyi ve yansımaları görüyor gözleriniz. (Resimdeki, tablodan sadece bir detay)

6. G. Braque, "Trees at l'Estaque", 1908.

Fransız Kübizminin ilk örneklerinden olan bu eser, Cézanne'ın çok geç dönemlerini hatırlattı bana. Yerin, göğün ve ormanın yusyuvarlak bir şekilde birbirine karışması ve bunu şekillere bürünerek yapması... (Resimdeki, tablodan sadece bir detay)

7. A. Modigliani, "Alice", 1918.

Portreleriyle ünlü İtalyan Modigliani'nin bir portresi. Portredeki, suratı Afrika maskelerine benzeyen Alice; elbisesinin renginden, göğsündeki haçlı iğnenin parıltısına kadar her şeyiyle çok sevimli geldi bana. Ellerinin kenarlarındaki kontürler Manet tablolarını hatırlatıyor.

8. G. Baselitz, "Untitled", 1997.

Danimarkalı Baselitz, eserlerini ters olarak yaratmasıyla ünlü. Tersten manzaraları, 'still-life'ları bile var. Buradaki de yine ters ve yine oldukça modern bir eseri. Bu kez ters duran kırmızı ve siyah tonlarda boyanmış bir kadın portresi. Ardındaki siyah çizgilerle oldukça uyumlu bence. (Ne de olsa kırmızı ve siyahın uyumu en sevdiğim renk kombinasyonlarından biri.)

9. K. Roepstorff, "Desolation of the Beast", 2002.

Danimarkalı sanatçı Roepstorff'un bu kolajı çarpıcı üç cümleyi de içine katıyor: "Your freedom oppressing my freedom.", "Your power makes me powerless.", "My rules eliminate your rules". ABD, İngiltere, Avusturya, Arjantin, Küba ve Tunus bayrakları, korsan bayrağı, Harley Davidson, Che Guevara, Azrail... Bir sembol, bir ikon haline gelmiş birçok şeyin birleştirilip duvardan sarkıtılmış hali. Günümüz politikalarını anlatan, demokrasinin anlamını sorgulatan güzel bir çalışma.


10. L. Harlev, "My Own Country", 2005.

Müzede en çok sevdiğim şeydi sanırım. "I often catch myself defending my own country. BUT DO I REALLY THINK IT'S THAT GOOD A PLACE? Or did I just grow up believing it is?" ve "I often catch myself criticizing my own country. BUT DO I REALLY THINK IT'S THAT BAD A PLACE? Or am I just afraid of seeming nationalistic?" iki parçalarından oluşan "My Own Country" Lise Harlev'in milliyetçilik, ırkçılık ve birarada yaşama temalı onlarca çağdaş eserinden biri. (Siz de benim gibi çok sevdiyseniz, sanatçının diğer eserlerini http://www.liseharlev.com/index.html adresinden görebilirsiniz.)

Hiç yorum yok: