4 Temmuz 2010

38. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali'nin Ardından...

İKSV'nin gözbebeği, İstanbullu sanatseverlerin ilk festivali Uluslararası İstanbul Müzik Festivali; bu yıl 38. kez, 3-30 Haziran tarihleri arasında düzenlendi. Her zamanki gibi uluslararası star solistler ve okkalı orkestraların adı programlarda yüz metreden seçiliyor ve heyecan yaratıyordu. İKSV ve organizasyon ile ilgili ilk kez fazlaca şikayetçi olduğum bir festival olsa da, tüm bunları zaten yazmış olduğum için, festivalin genelinden, bulunduğum konserlerden ve tabii ki Chopin'den bahsetmek istiyorum bu yazıda.

38. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali programında bu yıl doğumunun 200. yılı nedeniyle Chopin'in çok özel bir yeri vardı. Benzer şekilde, Schumann'ın 200 ve Arvo Pärt'in 75. doğum yılları olduğundan, programda bu iki efsaneleşmiş ve bir yaşayan efsane, 3 bestecinin eserlerine mümkün olduğunca fazla yer verilmişti.

Festivalin açılışı, bu yılki Onur Ödülü'nün sahibi olan besteci ve müzikolog Yalçın Tura'nın "Anadolu'dan" adlı süitinin dünya prömiyeri ile yapıldı. Konserde solist olarak ise Andante'nin bu yıl ilk kez dağıttığı Klasik Müzik Ödülleri sayesinde ismini duyduğumuz genç sanatçı Elvin Hoxha Ganiyev bulunuyordu. Bir başka konserde ise Estonyalı besteci Arvo Pärt, "Adem'in Yakarışı" eserinin dünya prömiyerini yaptı ve festivalin Yaşam Boyu Başarı Ödülü'nü aldı. Festival yaklaşık bir ay boyunca Lang Lang, Radu Lupu gibi solistleri, Riccardo Muti, Gürer Aykal, Rengim Gökmen ve Cem Mansur gibi şefleri ve Viyana Filarmoni, BİFO, İDSO ve Academy of Ancient Music gibi orkestraları ağırladı.

Chopin eserleri, 3'ü tamamen besteciye adanmış 6 konserde yer aldı festival boyunca. Lang Lang, BİFO'na eşlik ettiği konserinde 1. Piyano Konçertosu'nu icra ederken; Festival Buluşmaları serisinin iki konserinde Polina Leschenko ve Gülsin Onay da bestecinin polonez ve sonatlarını çaldı. Tamamen Chopin'e adanan konserler ise Andrezej Jagodzinski Trio tarafından yorumlanan "Chopin Cazla Buluşuyor" ve benim de izleme/dinleme fırsatı bulduğum "Chopin Romantizmi" ve "Mutlu Yıllar Chopin" konserleriydi.

9 Haziran Çarşamba: "Dört Mevsim ve Ötesi", Academy of Ancient Music, Pavlo Beznosiuk (şef, solist), Joanne Lunn (soprano) - Aya İrini

Festivalin Chopin ağırlıklı içeriği beni heyecanlandırmaya yetmiyormuş gibi, bu konser adını ve programını gördüğüm ilk andan itibaren delirmeme sebep olmuştu. Zorlu bir mücadele ve uzun uğraşlar sonucu, sevgili arkadaşım Işıl'ın, ailesinin ve konserin sponsoru Türkiye İş Bankası'nın sayesinde konserde bulunabildim. Hem de üçüncü sırada! Müzik Festivallerinin olmazsa olmazı Barok, bu kez çok farklıydı. Çünkü dünyanın en çok bilinen ve icra edilen eserlerinden Vivaldi'nin dört mevsimi anlatan keman konçertoları; aralarına Purcell ve Händel aryaları serpiştirilmiş bir şekilde karşımızdaydı. Hele Aya İrini gibi mistik bir mekanda en sevdiğim klasik müzik eserlerinden birini dinleyebilmek gerçekten mutluluktan uçurucu bir durum oldu benim için. Academy of Ancient Music, kendi içlerindeki uyumu ve sevimli orkestra üyeleriyle çok memnun bıraktı beni. Joanne Lunn'un sesi de öyle. Şef ve solist Pavlo Beznosiuk'un yorumu ise biraz uzaktı bana. (Hele ki geçtiğimiz hafta Joshua Bell'in Dört Mevsim kaydını dinledikten sonra buna kesinlikle emin oldum.)


14 Haziran Pazartesi: "Chopin Romantizmi: Baladlar & Noktürnler", Ayşe Deniz Gökçin (piyano), Furkan Özyazıcı (piyano) - Süreyya Operası

Chopin'in en büyüleyici eserlerinden olan noktürnleri, beni değişik zaman ve yerlerde ağlatmayı başarmıştır bugüne kadar. Bu konserde de 6 noktürn ve 4 balad yer almaktaydı ve bir hayli duygulandığımı söyleyebilirim. Çocuk yaşlardan itibaren uluslararası yarışmalarda ödüller ve dereceler elde etmiş iki genç piyanistimiz Ayşe Deniz Gökçin (d.1988) ve Furkan Özyazıcı (d.1987) gerek yorumları, gerek duruşlarıyla olsun; Chopin çalmanın ve dinletmenin hakkını verdiler. Hele ki Ayşde Deniz Gökçin konserin finalindeki 4 numaralı Fa minör Balad'da (abuk bir noktada alkışı patlatan seyirciye rağmen) harikalar yarattı. Kendisinin konserlerinden önce seyircisi ile sohbet etmeyi sevdiğini ve ben izleyememiş olsam da konserden önce bunu gerçekleştirdiğini de hatırlatmak gerek. Ayırca Andante'nin Haziran sayısındaki röportajını da tavsiye ederim.


19 Haziran Cumartesi: "Mutlu Yıllar Chopin: Scherzolar & Polonezler", Zeynep Üçbaşaran (piyano) - Süreyya Operası

Scherzo, bugüne dek fazla dinlemediğim bir tür olması bir yana, bu konser ile anladım ki, bundan sonra da fazla dinlemeyeceğim bir tür. Diğer yandan Chopin'in çokça sevilen "Polonez Fantezi" eserini de genelin aksine fazla beğenmiyor oluşum; konserden yeterince tatmin olmayarak ayrılmama neden oldu. Yurtdışındaki başarıları ile ülkemizin önemli piyanistlerinden biri olan Zeynep Üçbaşaran'ın yorumu ise bana biraz caz piyanistlerini andırdı. Başlığında "Polonezler" sözcüğü geçen bir konserde Chopin'in en ünlü eserlerinden 6 no'lu Polonez "Heroique"in olmayışı da oldukça üzücüydü benim için.

Bu yıl bana farklı duyguları bir arada tattıran (hem olumlu, hem de olumsuz anlamda) her zamanki gibi kalitesi ve programının kusursuzluğu ile öne çıkan bir festival oldu. Beni üzen bazı durumlara yer verdiğim yazıma buradan ulaşabilirsiniz.

Festival sezonu henüz kapanmış değil. Şu anda 17. Uluslararası İstanbul Caz Festivali ile İstanbul sokaklarında ve mekanlarında caz var!

Hiç yorum yok: