2010, Türk Sineması için gayet verimli bir şekilde başlamış, Ocak-Mart ayları arasında 21 yerli film yaklaşık 12 milyon izleyici çekmeyi başarmıştı sinemalara. Bu rakamlarda ünlü komedyenlerin popüler filmlerinin birbiri ardına kış aylarında vizyona birer bomba gibi düşmesinin etkisi büyüktü. Yılın ikinci çeyreğinde, vizyona giren yerli yapım sayısında fazla düşüş olmasa da (17 film), izleyici sayısı ilk çeyreğin sekizde birine kadar düştü (yaklaşık 1.5 milyon). 13 hafta boyunca, hafta birincileri arasında yalnızca tek bir yerli yapımın yer alması, onun da Mart'tan kalan "Çok Filim Hareketler" olması durumu özetliyor aslında. Yaz aylarının da gelmesiyle, yılın üçüncü çeyreğinin çok daha kötü geçeceğini öngörmek zor değil. (Vizyon takviminin şimdiki haline bakılırsa önümüzdeki 3 ay boyunca yalnızca tek bir yerli yapım vizyona girecek.) Diğer yandan Ekim'de başlayacak yeni sezon ile rakamların tekrar ilk çeyreği yakalayabilme olasılığı da gayet yüksek.
Nisan ayı, Mart ayından yadigâr "Çok Filim Hareketler Bunlar"ın gazı ile başladı. 3 hafta boyunca birinci sırada yer alan film 1 milyon barajını aştı ve yılın ilk yarısının en çok izlenen dördüncü filmi oldu. Ayın ilk haftası vizyona giren "Herkes mi Aldatır?" adlı romantik komedi ise, ikinci çeyreğin en çok izlenen filmi olmasına rağmen yaklaşık 63 bin seyirci ile yetindi. Ayın ilgi çekici sanatsal yapımları, İstanbul Film Festivali'nde yarışan/gösterilen ve festival sırasında/ertesinde vizyona giren "Kosmos", "Bal", "Beş Şehir", "Min Dît" ve "Denizden Gelen" oldu. Hedef kitlesinin filmleri festivalde izlemiş olması sonucu bir hayli düşük seyirci rakamlarına ulaşan bu filmler arasında en başarılısı sanırım Altın Ayı almış olması sebebi ile Semih Kaplanoğlu imzalı "Bal"dı (yaklaşık 32 bin seyirci). Ayın diğer filmleri "En Mutlu Olduğum Yer", "Rina" ve birçok yıldız oyuncudan oluşan kadrosuna rağmen eleştirilerden de seyirci sayısından da beklediğini alamayan "Siyah Beyaz" oldu.
Mayıs ve Haziran ayları boyunca 7 yerli film vizyondaydı. Bunlar arasında en başarılısı, 32 bine yakın seyirci rakamıyla klostrofobik bir gerilim olan "Ev" filmi oldu. Tayfun Pirselimoğlu'nun Berlin Film Festivali'nde de gösterilen yeni filmi "Pus" ve Türk Sineması'nın en önemli yapımlarından "Selvi Boylum Al Yazmalım"ın tamir edilip yenilenmiş versiyonu bu iki ayın en önemli filmleriydi. Diğer filmler: "Takiye: Allah'ın Yolunda", "Son Mevsim: Şavaklar", "Bahtı Kara" ve "Off Karadeniz".
Tartışmasız, ikinci çeyreğin en önemli sinema olayı 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali idi. Festivalde 11 yerli film Altın Lale için yarışırken, 15 kurmaca film de yarışma dışı olarak gösterildi. Altın Lale'yi kazanan film 2009 yapımı "Vavien" olsa da; 2010 yapımlarından "Beş Şehir", "Min Dît" ve "Bal" festivalden ödül(ler) ile ayrıldı. Kürtçe film "Min Dît"'in yönetmeni Miraz Bezar ve kadın oyuncusu Şenay Orak ödüllendirilirken, En İyi Müzik ödülü de bu filme verildi. "Beş Şehir" ile Tansu Biçer En İyi Erkek Oyuncu seçilirken, En İyi Görüntü ödülü de "Bal" filmine gitti. Dönemin ikinci önemli festivali ise Mayıs ayında düzenlenen, bu yıl "kötülük" temasını işleyen Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali oldu. Yurtdışındaki 2 önemli festivalde, Cannes Film Festivali ve Tribeca Film Festivali'nde, bu yıl Türkiye temsil edilmedi. Fakat İtalyan sinemasından Ferzan Özpetek imzalı "Mine vaganti"; Alman sinemasından ise Fatih Akın imzalı "Soul Kitchen" ve Feo Aladağ imzalı "Die Fremde" Tribeca'da gösterildi. "Mine vaganti" Jüri Özel Ödülü'ne, "Die Fremde" ise En İyi Film ve En İyi Kadın Oyuncu (Sibel Kekilli) ödüllerine layık görüldü.
Ben, 17 filmden 3'ünü İstanbul Film Festivali sayesinde izleme fırsatı buldum: "Bal", "Kosmos" ve "Beş Şehir". Mart ayında Berlinale'den Altın Ayı ile ayrılan Semih Kaplanoğlu filmi, Yusuf Üçlemesi'nin son halkası "Bal", görüntüleriyle, sessizliğiyle, oyunculuklarıyla ve yönetmenin seçimleriyle tam bir sanat eseriydi. "Bal", üçlemenin ilk filmi "Yumurta"dan çok daha başarılı bulsam da, "Süt"ün üzerimde bıraktığı etkiyi bırakamadı. "Kosmos" ve "Beş Şehir" ise en sevdiğim Türk yönetmen ünvanının Reha Erdem'den Onur Ünlü'ye geçmesine neden olan filmlerdi. "Beş Şehir"in senaryo, oyunculuklar, yönetmenin dünyası gibi konularda üzerimde bıraktığı arabesk etkinin yanında, "Kosmos"un deneyselliği bana çok uzak kaldı. Bu 3 film hakkındaki yorumlarıma buradan, festivaldeki "Beş Şehir" gösterimi sonrası yapılan Onur Ünlü söyleşisinden notlara ise buradan göz atabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder