30. Uluslararası İstanbul Film Festivali, 16 Nisan Cumartesi gecesi düzenlenen tören ile Altın Lale'lerini ve diğer ödüllerini dağıtarak Kapanış Gecesi'ni gerçekleştirdi.
1985 yılından bu yana verilen ve son iki yıldır Şakir Eczacıbaşı'nın anısına takdim edilen Altın Lale Uluslararası Yarışma Ödülü'nün sahibi "Microphone" filmi ile Mısır'dan Ahmad Abdalla oldu. Jüri Özel Ödülü ve Radikal Gazetesi Halk Ödülü Türkiye'den Seyfi Teoman'ın "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" filmine layık görülürken; Jüri Özel Ödülü'nü paylaşan diğer film Uruguay'dan Federico Veiroj'un "La Vida Útil" filmi oldu ve FIPRESCI Ödülü Japonya'dan Tran Anh Hung'un "Noruwei No Mori" filmine verildi. Claire Denis'in jüri başkanlığı yaptığı yarışmada, "Elisa K" (J.Colell & J. Cadena), "Poupoupidou" (G.Hustache-Mathieu), "Mill and the Cross" (L.Majewski), "Piano in a Factory" (Z.Meng), "Rio Sex Comedy" (J.Nossiter), "Sound of Noise" (O.Simonsson & J.S.Nilsson), "Incendies" (D.Villeneuve) ve "Trip" (M.Winterbottom) yarışan diğer filmlerdi.
Altın Lale Ulusal Yarışma bölümünde ise galibiyet Tayfun Pirselimoğlu'nun "Saç" filminin oldu. "Saç", En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Kadın Oyuncu (Nazan Kesal) ödüllerine layık görülürken; Jüri Özel Ödülü ve FIPRESCI Ödülü Sedat Yılmaz'ın "Press", Radikal Gazetesi Halk Ödülü ise İlksen Başarır'ın "Atlıkarınca" filmlerine verildi. ("Atlıkarınca aynı zamanda En İyi Müzik Ödülü ile de ödüllendirildi.) Bu ödüller dışında "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" (En İyi Görüntü Yönetmeni), "Görünmeyen" (En İyi Erkek Oyuncu - Ahmet Mekin) ve "Zefir" (En İyi Senaryo) filmleri de birer ödülle geceden ayrıldı. Jüri başkanlığını Reha Erdem'in yaptığı Ulusal Yarışma'da bu filmler dışında "Ekümenopolis" (İ.Azem), "Oğul" (A.Cengiz), "Kar Beyaz" (S.Güneş), "Çınar Ağacı" (H.İpekçi), "Gişe Memuru" (T.Karaçelik), "72.Koğuş" (M.Saraçoğlu) ve "Kırık Midyeler" (S.Tokmak) de yarışmış; Derviş Zaim'in "Gölgeler ve Suretler" filmi ise Ankara'da kazandığı En İyi Film Ödülü nedeniyle yönetmelik gereğince yarışmadan çıkarılmıştı.
"Sinemada İnsan Hakları" bölümünde gösterilen filmlerin yarıştığı Avrupa Konseyi Sinema Ödülü FACE'e ise "As If I'm Not There" filmi ile Juanita Wilson layık görüldü. Yarışmanın Jüri Özel Ödülü ise Türkiye'den Sedat Yılmaz'ın "Press" filminin oldu.
Ben yarışma filmlerinden Uluslararası Yarışma'dan "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" ve "Incendies", Ulusal Yarışma'dan "Bizim Büyük Çaresizliğimiz" ile "Sinemada İnsan Hakları"ndan "También la lluvia" filmlerini izleme fırsatı buldum. Ayrıca Derviş Zaim'in "Gölgeler ve Suretler" ve İlksen Başarır'ın "Atlıkarınca" filmlerini vizyonda izlemiştim. ("Atlıkarınca" hakkında yazdığım yazıya buradan ulaşabilirsiniz.)
"Bizim Büyük Çaresizliğimiz", "Tatil Kitabı" filmi ile çok iyi bir ilk filme imza atan yönetmen Seyfi Teoman'ın ikinci filmiydi. 61. Berlin Film Festivali'nde yarışan filmi merakla bekleyen yerli izleyicisi için Türkiye galası, İstanbul Film Festivali'nde yapıldı. Barış Bıçakçı'nın aynı adlı romanından, yazar ve yönetmen tarafından uyarlanan "Bizim Büyük Çaresizliğimiz", uzun yıllar süren bir dostluğun ve bu dostluğun arasına girer gibi olan genç bir kızın hikayesi. Bu hikayenin Ankara'da geçmesi, filmin Ankara görüntüleri içinde boğulmasına ve seyirciyi daraltmasına neden olmuş olsa da Seyfi Teoman'ın başarılı yönetmenliği ve İzlanda asıllı Alman görüntü yönetmeni Birgit Gudjonsdottir'in mükemmel işçiliği sayesinde film ortalamanın çok üzerinde bir yerlere ulaşmış. İlker Aksum, Fatih Al ve Güneş Sayın'ın oyunculukları ise sanırım yalnızca benim değil, birçok kişinin beklentilerini karşılamaktan geri kaldı. Sakin'in film için yaptığı şarkılar ise keşke daha fazla yer alsaymış, neredeyse müziksiz olan filmde. Film, belki de bir roman uyarlaması olmasının talihsizliğini yaşarken, en büyük artısı da romancının senaryoda imzasının bulunmasıydı. "Bizim Büyük Çaresizliğimiz", geçtiğimiz Cuma günü genel gösterime de girdi.
Kanada'ya bu yıl En İyi Yabancı Film dalında bir Oscar adaylığı getiren Denis Villeneuve filmi "Incendies" (İçimdeki Yangın), 130 dakikalık zorlayıcı süresiyle yer yer sıkıntı veren bir yapım olsa da, görkemli ve şaşırtıcı finali ile tüm kusurlarını kapatmayı başarıyordu. Annelerini kaybeden ikiz kardeşler Jeanne ve Simon, annelerinin vasiyeti duyduklarında sandıklarının aksine halen yaşayan bir babaları ve varlığından habersiz oldukları bir abileri olduğunu öğrendiklerinde seyirciyi de şaşırtmayı başarıyor yönetmen. Fakat sonrasında (belki de filmin bir tiyatro oyunu uyarlaması olmasındandır) birkaç heyecanlı terör sahnesi dışında durağan ve uzun bir macera bekliyor aynı seyirciyi. Ta ki filmin sonunda "1+1, 1 eder mi?" gibi düşündürücü ve vurucu bir replik ile çözümlenen olaylara kadar. Lubna Azabal'ın performansı ile de kalplerde taht kuran "Incendies"i 29 Nisan'da vizyonda izleyebilirsiniz.
"También la lluvia" (Yağmuru Bile), iki dev oyuncuyu, İspanyol Luis Tosar ve Meksikalı Gael García Bernal'i bir araya getiren ve Bolivya'da geçen bir İspanyol yapımı. Columbus ile ilgili büyük bütçeli bir gişe filmi çekmek için Bolivya'da bulunan bir yapım ekibinin, kendini bir insanlık dramının ortasında bulmasını anlatıyor film. Yarıştığı "Sinemada İnsan Hakları" bölümüne gayet uygun bir şekilde, insanlığın defalarca sınanması ile karşı karşıya kalıyoruz film boyunca. Geçmişte İspanyol kaşiflerin yerli halkı sömürmeleri ve günümüzde zenginlerin yoksulları sömürmeleri ile sıkı bağlar kuran film Bolivya ve yakın tarihi konusunda da bilgilenmemizi sağlıyor. Icíar Bollaín'in yönettiği filmde iki oyuncuya eşlik eden Juan Carlos Aduviri'nin de emeği büyük. Film, tahminlerimin aksine ülkemizde de 29 Temmuz'da vizyona girecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder