17 Nisan 2011

30. Uluslararası İstanbul Film Festivali #2: Psikopat Katiller

İzlediğim filmler arasında 3'ü psikoloji bozmaya oldukça elverişliydi. 3 gün içinde izlediğim biri ABD, biri Kanada, biri Alman yapımı bu 3 film; Festival'in en zorlayıcı anlarını oluşturdu belki de benim için bu yıl. Düşük şiddet dozundan saf psikopatlığa doğru: "Good Neighbors", "Killer Inside Me" ve "Picco".

"Good Neighbors" (Canım Komşularım), Kanada'nın Fransızca konuşulan bölgesinde, Montréal'de İngilizce konuşan 3 genç komşunun hikayesini anlatıyor. Victor'un apartmana taşındıktan sonra Louise ve Spencer ile arkadaş olması, ve daha sonra Louise'e duyduğu ultra-platonik aşk filmin belki de en saf psikopatının Victor olduğunu söylüyor bize. Fakat kedi saplantısı, hatta fetişi ile Louise ve tekerlekli sandalyeye mahkum Spencer'ın sinir bozucu gülümsemesi de oldukça ilginç karakterlerle karşı karşıya olduğumuzu kanıtlıyor. Tüm bunların yanında bir de şehirde kol gezen bir seri katilin varlığı, ortamı iyice gergin hale getiriyor. Oyuncu kadrosunda Xavier Dolan'ın adını görmek -fakat kendisini yalnızca 2.5 dakika izleyebilmek- filmi görmenin en büyük motivasyonu olsa da, bunların yanına Dvorák dinlemeyi de ekleyebiliriz. Tüm kanlı ve gerilimli gidişatına rağmen oldukça eğlenceli bir film olan "Good Neighbors", Kanadalı aktör Jacob Tierney'nin yönettiği üçüncü film. Filmde Jay Baruchel, Scott Speedman ve Emily Hampshire gibi genç ve yetenekli insanlar oynuyor.

Festivalde bu yıl hem Uluslararası Yarışma'da hem de Akbank Galaları bölümlerinde iki ayrı filmi ile yer bulan Michael Winterbottom'ın "Killer Inside Me"si (İçimdeki Katil) ise yoğun Güneyli aksanına bulanmış bir suç filmi. Casey Affleck'in başrolünde harikalar yarattığı filmde (ve uyarlandığı Jim Thompson romanında) başrolümüzün soyadının Ford olması hoş bir tesadüf. Zira Affleck'in muhteşem çıkışını yaptığı film "Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford"da da Robert Ford'u canlandırmıştı aktör. Jessica Alba ve Kate Hudson'ın da kötü oyunculukları ile yer aldığı "Killer Inside Me", adı içerdiği şiddet unsurlarının yanında hafif kalan bir film. Bir şerif yardımcısının içindeki sadistik ve duyguları ve öldürme aşkını ortaya çıkardığını görüyoruz bolca. Winterbottom'ın filme yerleştirdiği ince espriler de kendisinin şakacı bir yönetmen olduğunu kanıtlıyor.

Festival'de beni en çok sıkan, yoran ve geren film ise, hapishane filmleri türünün gereğince tek bir mekanda, aynı insanlarla geçen "Picco" oldu. "Genç Ustalar" bölümünde gösterilen, Alman yönetmen Philip Koch'un imzasını taşıyan filmde bir ıslahevi hücresindeki dört gencin, hafif suçlar işledikleri için kapatıldıkları bir hücrede nasıl birer canavara dönüştüklerini görüyoruz izlediğimiz 100'ü aşkın gün boyunca.

Festival izlenimlerim devam edecek...

Hiç yorum yok: