10 Ocak 2010

2009'da Türk Sineması

Farklı sektörlerden farklı insanlarca farklı amaçlarla yazılmış, fakat ortak noktası “2009’da Türk Sineması” olan herhangi bir yazı okuyan herkesin karşılaşacağı tek bir ortak ve önemli sözcük var: “Patlama”. Evet, Türk Sineması 2009 yılında bir patlama yaşadı kuşkusuz. Fakat bu “patlama”nın olumlu ya da olumsuz oluşu konusunda herkesin görüşleri farklı… “Nitelik” ve “nicelik” kavramlarının bu tartışmadaki payı da oldukça büyük…

Öncelikle biraz sayılarla konuşmak gerekirse, ki gerekir, 70 yerli film vizyona girmiş 2009 yılı boyunca. Bu sayı, “patlama” sözcüğünü yalancı çıkarmaksızın, 2008’de 48 filmin gösterime girdiği bir ülke sineması için yaklaşık %46’lık büyüme anlamına geliyor. 2009 yılında vizyona giren 254 filmin de %27.5’luk payına denk geliyor aynı zamanda. (2008’de bu yüzdeler %12 ve %18 imiş.) Yerli filmlerin toplam hasılatı 148 milyon TL’ye, toplam seyirci sayısı ise 19 milyona yaklaşmış yıl boyunca. Film sayısındaki “patlama”ya rağmen, bu sayılar 2008’dekiler ile karşılaştırıldığında yerli filmlerin seyirci sayısında %6, hasılatta ise %8’lik bir düşüş olduğunu görebiliyoruz. Kısacası Türk Sineması açısından vizyona giren film sayısında bir “patlama” olduğunu söyleyebilmek mümkün olsa da, bu filmlerden elde edilen gelir ve seyirci sayıları 2009’da Türk Sineması’nın gerilediğine işaret etmekte.

Erkan Aktuğ, Cumartesi günkü Radikal’deki 2009 Box-Office Değerlendirme yazısında ilginç bir noktaya değiniyor ayrıca: “Seyirci sayısındaki düşüş, ilk bakışta küresel ekonomik krize bağlanabilir. Ancak bu noktada kriz yılı olan 2009’da Amerika’da tüm zamanların gişe rekorunun kırıldığını ve gişe gelirinin 10 milyar doları aştığını hatırlatmakta fayda var. O yüzden kriz etkisini bir kenara bırakırsak bizce düşüşün en önemli sebeplerinden biri, gnctrkcll’in ‘bir bilet alana bir bilet bedava’ kampanyasını bu sezon olması. Zira gnctrkcll, üç dört yıldır uygulanan bu kampanyayla sinemaya milyonlarca lira aktarıyordu.” Bu satırların kesinlikle reklam değil, yerinde bir tespit olduğunu düşünüyorum. Çünkü sinemaya çok fazla giden bir insan olarak, bu yılın hiçbir gününde geçtiğimiz yıllarda gnctrkcll indirim günlerinde gişelerde oluşan kalabalığa benzer bir kalabalıkla karşılaşmadım.

Daha önceki yıllardan alışkın olduğumuz üzere, 18 milyonu geçen seyirci sayısının yarısından fazlası 1 milyon seyirci sınırını aşan 4 filme ait. Bu filmlerin niteliklerinin tartışılabilirliği ise had safhada… 2009 Türk Sineması’nın en çok seyirci çeken 5 filmi şöyle sıralanıyor: “Recep İvedik 2” (yaklaşık 4.3 milyon), “Güneşi Gördüm” (yaklaşık 2.5 milyon), “Nefes: Vatan Sağolsun” (yaklaşık 2.4 milyon), “Neşeli Hayat” (yaklaşık 1 milyon) ve “Kurtlar Vadisi Gladio” (yaklaşık 860 bin). Listenin üst sıralarında bunlar dışında “Kolpaçino”, “Kadri’nin Götürdüğü Yere Git”, “Türkler Çıldırmış Olmalı” ve “Kanal-İ-Zasyon” gibi ticari komedi filmleri ağırlıkta.

Kronolojik olarak bakıldığında, 70 filmin 38’i Eylül’de başlayan yeni sezona ait. Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında ise hiç yerli yapım vizyona girmemiş.

Türler bakımından üstünde durulmaya değer 2 konu var. Birincisi ‘romantik komedi’ türünün Türk sinemasındaki yükselişi. 2008 yapımı “Aşk Tutulması”ndan sonra, 2009’da yabancı türdaşlarının kalıplarına uymayı başaran iki Türk romantik-komedisi girdi vizyona: Bu türde ilerleyeceğini umduğum Murat Şeker’in “Aşk Geliyorum Demez” ve Mustafa Uğur Yağcıoğlu’nun “Sizi Seviyorum”u. Uluslararası kalıplara uymaya çalışan, diğer yandan yerel referanslara da yer veren; türün yeni yeni doğduğu bir ülke sineması için de büyük ölçüde başarılı olabilen bu filmlerin ortak yanı ise bir eksileri: İstanbullu elit kesimi merkezine koyması. Gecekondu mahallesinde geçen romantik-komediler çekelim demiyorum ama, karakterlerimizin altında son model arabalar, 2-3 katlı villalarında lüks mutfaklar, havuzlar ve üzerinde ahşap şezlongların durduğu yemyeşil çimenler olmadan da romantik-komedi yapılabileceğini düşünüyorum. “Aşk Tutulması”nda bunu becerebilen Murat Şeker’in yeniden halka inmesini rica ediyorum kısacası. Üzerinde durulması gereken ikinci konu ise Yılmaz Erdoğan’ın ilk Türk yılbaşı filmini çekmiş olması. Olumlu eleştiriler alan ve halen vizyonda olan “Neşeli Hayat”ın yapmayı başardığı şeyse tam olarak romantik-komedilerin başaramadığı şey. Halktan olmak.

Halktan olunması gereken şeyler uluslararası boyutlarda yapılmaya çalışıladursun, uluslararası olunması gereken kararlarda yerelliğin dibine vuruyor yetkili merciler. 2009 yılı için Oscar değerlendirmesine sunduğumuz filmimiz Mahsun Kırmızıgül’ün yönettiği “Güneşi Gördüm”. Tam da geçen yıl “Üç Maymun”un ne kadar doğru bir karar olduğunu, dünya standartlarında yönetmenlerimizin olduğunu ve bunların başarılı olabileceğini görmüşken bu gerilemenin nedenini ülkem insanları da, Oscar bloglarında dünya sineması tartışan dünyam insanları da anlamış değil ne yazık ki…

Yine ne yazık ki, Türk seyircisi yeniden ticari yapımları tercih etti 2009’da. Dünyanın her köşesinde var olan sorunun ta kendisi yani. Geçtiğimiz yılın bu yıl vizyona giren Altın Portakallısı “Pazar: Bir Ticaret Masalı” (Ben Hopkins) 9 bin, bu yılın Altın Portakallısı “Bornova Bornova” (İnan Temelkuran) ise 12 bin seyirci tarafından izlenmiş sadece. Dünya festivallerinde yere göğe sığdırılamayan “Süt” (Semih Kaplanoğlu) 6 bin, "Hayat Var” (Reha Erdem) 9 bin, “Pandora’nın Kutusu” (Yeşim Ustaoğlu) ise 26 bin seyirci ile yetinmiş. 2009’da sanat sinemasının diğer tanıdık yönetmenleri ise Zeki Demirkubuz (“Kıskanmak”), Derviş Zaim (“Nokta”), Çağan Irmak (“Karanlıktakiler”)… Yaratıcı bir patlama yaşayan isim ise bir yıl içinde 4 filmi vizyona giren Cemal Şan. (“Dilber’in Sekiz Günü”, “Ali”nin Sekiz Günü”, “Acı”, “Sonsuz”). Tanıdık, bildik yönetmenler bir yana, ilk filmini çeken onlarca isim sinemamızın geleceği açısından büyük umut vaat etmekte. –ki bu filmlerin arasında “Uzak İhtimal”, “Başka Dilde Aşk”, “İki Dil Bir Davul”, “11’e 10 Kala” gibi başarısı azımsanamayacak filmler de var.

Kısacası Türk Sineması’nın 2009’da yapmış olduğu “patlama”nın sadece film sayısında olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün. Nicelik artsa da nitelik yerinde saymakta. Bir yandan birbirinden değerli yönetmenlerimiz ülkemiz sinemasını dünya standartlarına yükseltmeye çalışadursun; endüstrideki tüm parayı ticari filmlerle sinema sanatını yerin dibine sokan yapımlar kazanmakta. Belki de en büyük sorun, ne ‘entel’ yönetmenlerimizin halka inmeye yanaşması; ne de ticari filmler yapan yönetmenlerimizin arada bir kişisel, sanatsal ve kaliteli filmler çekmesi. Çağan Irmak dışında bunu başarabilen bir yönetmen gören lütfen bilgilendirsin beni. (Fatih Akın da bunu çok başarabilen bir yönetmen, fakat kendisini Alman Sineması içerisinde değerlendirmek daha doğru olur.) Keşke Togan Gökbakar, “Recep İvedik” devam filmleri ile birikimlerini artırmak yerine elde ettiği parayı sanata yatırsa. (Sonuçta "Buğra" gibi sımsıcak bir kısa filmde imzası var kendisinin.) Ya da keşke Nuri Bilge Ceylan ticari bir gişe filmi çekmenin, kendi kalitesinden ödün vermediği sürece aşağılık bir girişim olmayacağını kabul edebilse. Sinemamızın diğer bir önemli sorunu ise vizyona giren onlarca Türk filminin, vizyonda sadece 1-2 hafta kalabilmesi ve özellikle sanatsal filmlerin çok sınırlı salonda oynatılıp, daha kimse göremeden yerini yeni filmlere bırakması. Bu açıdan film sayısının azaltılıp, kalitesinin artırılması; böylece filmlerin daha uzun süre vizyonda kalıp seyirci de çekmesinin sağlanması gerekiyor belki de.

İncelemeyi sonlandırmadan önce biraz kişisel hale getirmek gerekirse, ki gerekir mi emin değilim, ben de kişisel “patlama”mı yaşayıp 70 filmin 19’unu izlemişim. Yılın en iyi Türk filminin “Pandora’nın Kutusu” olduğunu düşünmekteyim. Taylan Biraderler’in “Vavien”deki Coen-vari kara film senaryosu, “Süt”ün “Yumurta”dan çok daha kolay hazmedilebilir bir film oluşu, “Bornova Bornova”nın doğallığı ve kurgusu, Gökhan Tiryaki’nin “Karanlıktakiler”deki inanılmaz görüntü yönetmenliği, “Pazar: Bir Ticaret Masalı”nda İngiliz bir yönetmenin ülkemin doğusunu benden iyi tanıdığını görmek, “Başka Dilde Aşk”ın ötekileştirilenlere değinmesi, “Hayat Var”ın arabeskliği ve “İki Dil Bir Bavul”un belgesel kıvamında söylediği çarpıcı şeyler aklımda kalanlardan. Oyunculara gelince ise yıldız kadrom şöyle: Erdem Akakçe (Karanlıktakiler), Derya Alabora (Pandora’nın Kutusu),Tayanç Ayaydın (Pazar: Bir Ticaret Masalı), Bora Cengiz (Kıskanmak), Tsilla Chelton (Pandora’nın Kutusu), Meral Çetinkaya (Karanlıktakiler), Öner Erkan (Bornova Bornova), Elit İşcan (Hayat Var), Binnur Kaya (Vavien), Nergis Öztürk (Kıskanmak), Melih Selçuk (Süt), Damla Sönmez (Bornova Bornova) ve Ahmet Mümtaz Taylan (Adını Sen Koy), Onur Ünsal (Pandora'nın Kutusu).

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ellerine sağlık..

Ya offf o pandoranın kutusu"nu nasıl istedim izlemek ama ya hiç bir şekilde denk gelmedi...Sokakta mokakta cd'si bile yok, adamlar bön bön bakıyorlar yüzüme filmi sorunca..

Ya da ben beceriksizce bulamıyorum onu =D