“Rüya Bilmecesi” ve “Lütfen Beni Öldürme”, gerçekliği ve kurmacayı bir araya getirerek “Sil Baştan”ın izinden gidiyor sanki.
Zaman, rüyalardakinin ya da hikayelerdekinin aksine çok çabuk geçip gidiyor. Ülkemizde 2 yıl gecikmeden sonra geçtiğimiz yaz gösterime girmiş olmasına rağmen; sanki yıllar geçmiş gibi onu seyredeli. Yaratıcı senarist Charlie Kaufman’ın yazıp, Michel Gondry’nin yönettiği; özellikle romantik gençler arasında hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahip 2004 yapımı o büyüleyici film… Belki de anmak istemiyorum yerlileştirilmiş ve büyüsü bozulmuş ismini, onun için uzatıyorum. “Eternal Sunshine of the Spotless Mind”… Bilincin altını üstüne getiren, her izlendiğinde yeni bir şeyleri ortaya çıkaran, Jim Carrey ve Kate Winslet’in tüm yeteneklerini haykırdığı film… “Sil Baştan” yani.
Ve “Sil Baştan” başlamak gerektiğini düşünen sinema dünyası; iki yıl sonra yeniden gerçek ve kurmacayı birbirinin içine sokmayı başardığı iki filmle karşımızda: “Science of Sleep” (Rüya Bilmecesi) ve “Stranger Than Fiction” (Lütfen Beni Öldürme).
Michel Gondry bu kez senaryosunu da kendi yazdığı filmi “Rüya Bilmecesi”nde son dönemlerin parlayan yıldızı Gael Garcia Bernal ile beraber girmiş rüyalar alemine. Gerçekle rüyayı birbirinden ayıramayan ve ilginç icatlarıyla annesini çileden çıkaran Stephane (Gael Bernal) ve komşu kızı Stephanie (Charlotte Gainsbourg) arasındaki aşkı konu alıyor “Rüya Bilmecesi”. Bu aşkın rüya mı, yoksa gerçek mi olduğunu öğrenmek içinse fazla beklemeye gerek yok neyse ki: “Rüya Bilmecesi”, 8 Aralık’ta gösterime girdi.
Gerçeği kurmacayla karıştırarak “Sil Baştan” yaratan ikinci film ise, özgün adından da anlaşılabileceği gibi (Kurmacadan Daha Garip) değişik bir film olan “Lütfen Beni Öldürme”. 2004’te Peter Pan’in yazıldığı dönemi beyazperdeye aktaran Marc Forster’ın ikinci yolculuğu bu “Düşler Ülkesi”ne. Bu kez başrol için komedyen Will Ferell’ı seçen yönetmen; Crick (Ferell) adlı sıradan bir insanın kafasında olup bitenlere yoğunlaşmış yeni filminde. Crick’in bilinçaltının sırrı; aslında düşündüklerinin kendine değil, bir yazarın hayal gücüne ait olması. Ve işin kötü yanı bu yazar romanının başkişisini öldürmek niyetinde! Crick’in akıbetini 15 Aralık’tan sonra öğrenebilmek mümkün. Filmde Will Ferrell’ın yanı sıra; Emma Thompson, Maggie Gyllenhaal, Dustin Hoffman ve Queen Latifah’nın da aralarında bulunduğu güçlü bir oyuncu kadrosunu izlemek mümkün.
“Sil Baştan”ın gönüllerde taht kuran bilinçaltı-bilinçüstü arası gidip gelmelerini ve gerçekle kurmacayı bir araya getiren üslubunu hatırlamak için iki imkan var önümüzdeki günlerde sinema salonlarında. Bakalım “Rüya Bilmecesi” ve “Lütfen Beni Öldürme” onunla aynı etkiyi yaratacak mı üzerimizde.
Zaman, rüyalardakinin ya da hikayelerdekinin aksine çok çabuk geçip gidiyor. Ülkemizde 2 yıl gecikmeden sonra geçtiğimiz yaz gösterime girmiş olmasına rağmen; sanki yıllar geçmiş gibi onu seyredeli. Yaratıcı senarist Charlie Kaufman’ın yazıp, Michel Gondry’nin yönettiği; özellikle romantik gençler arasında hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahip 2004 yapımı o büyüleyici film… Belki de anmak istemiyorum yerlileştirilmiş ve büyüsü bozulmuş ismini, onun için uzatıyorum. “Eternal Sunshine of the Spotless Mind”… Bilincin altını üstüne getiren, her izlendiğinde yeni bir şeyleri ortaya çıkaran, Jim Carrey ve Kate Winslet’in tüm yeteneklerini haykırdığı film… “Sil Baştan” yani.
Ve “Sil Baştan” başlamak gerektiğini düşünen sinema dünyası; iki yıl sonra yeniden gerçek ve kurmacayı birbirinin içine sokmayı başardığı iki filmle karşımızda: “Science of Sleep” (Rüya Bilmecesi) ve “Stranger Than Fiction” (Lütfen Beni Öldürme).
Michel Gondry bu kez senaryosunu da kendi yazdığı filmi “Rüya Bilmecesi”nde son dönemlerin parlayan yıldızı Gael Garcia Bernal ile beraber girmiş rüyalar alemine. Gerçekle rüyayı birbirinden ayıramayan ve ilginç icatlarıyla annesini çileden çıkaran Stephane (Gael Bernal) ve komşu kızı Stephanie (Charlotte Gainsbourg) arasındaki aşkı konu alıyor “Rüya Bilmecesi”. Bu aşkın rüya mı, yoksa gerçek mi olduğunu öğrenmek içinse fazla beklemeye gerek yok neyse ki: “Rüya Bilmecesi”, 8 Aralık’ta gösterime girdi.
Gerçeği kurmacayla karıştırarak “Sil Baştan” yaratan ikinci film ise, özgün adından da anlaşılabileceği gibi (Kurmacadan Daha Garip) değişik bir film olan “Lütfen Beni Öldürme”. 2004’te Peter Pan’in yazıldığı dönemi beyazperdeye aktaran Marc Forster’ın ikinci yolculuğu bu “Düşler Ülkesi”ne. Bu kez başrol için komedyen Will Ferell’ı seçen yönetmen; Crick (Ferell) adlı sıradan bir insanın kafasında olup bitenlere yoğunlaşmış yeni filminde. Crick’in bilinçaltının sırrı; aslında düşündüklerinin kendine değil, bir yazarın hayal gücüne ait olması. Ve işin kötü yanı bu yazar romanının başkişisini öldürmek niyetinde! Crick’in akıbetini 15 Aralık’tan sonra öğrenebilmek mümkün. Filmde Will Ferrell’ın yanı sıra; Emma Thompson, Maggie Gyllenhaal, Dustin Hoffman ve Queen Latifah’nın da aralarında bulunduğu güçlü bir oyuncu kadrosunu izlemek mümkün.
“Sil Baştan”ın gönüllerde taht kuran bilinçaltı-bilinçüstü arası gidip gelmelerini ve gerçekle kurmacayı bir araya getiren üslubunu hatırlamak için iki imkan var önümüzdeki günlerde sinema salonlarında. Bakalım “Rüya Bilmecesi” ve “Lütfen Beni Öldürme” onunla aynı etkiyi yaratacak mı üzerimizde.
(12 Aralık 2006'da Radikal Genç'te yayınlanmıştır.)
Bugünden notlar: Heyecanla beklediğim iki film de benim için birer hayal kırıklığı olmuştu. "La Science des Reves", bu yıl "Be Kind Rewind" ile tarzının "Eternal Sunshine of the Spotless Mind" gibi bir başyapıtla değil de; daha mütevazı, daha elişi dersi kıvamında ama her zaman inanılmaz bir hayal gücü ve çocuksulukla alakadar olduğunu kanıtlayan bir 'Michel Gondry filmi'ydi. Gael Garcia Bernal'e rağmen fazla hoşuma gitmese de, saf ve çocuksu bir aşk hikayesi olarak canımı da sıkmamıştı. Marc Forster'ın "Stranger Than Fiction"ı ise, oldukça ilginç ve yaratıcı senaryosu dışında hayatımda bir iz bırakmamıştı. Will Ferell'ı sevmediğimi (ama ısrarla seveceğimi düşündüğüm filmlerde oynamasına anlam veremediğim) kanıtlayan, Queen Latifah'nın "Chicago"dan beri doğru düzgün bir rolde oynamadığını doğrulayan ve Maggie Gyllenhaal'ın orasını burasını açmadan da iyi bir oyunculuk çıkarabildiğini gösteren bir film olmuştu. Sonuç olarak iki film de kötü olmasa da 2006'nın fazla-söz-edilmese-de-olur filmlerinin arasında yerlerini almıştı benim için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder