28 gün sonra efsane oluyor değilim haliyle. Başlığa virgülümsü herhangi bir noktalama işareti koymayışımın bir nedeni var: Haftasonu "28 Days Later" filmini seyrederken ileriki günlerde yazabileceğim bir yazının başlığını "Bir 'Deja-vu' Olarak "28 Days Later"" koymayı planlamıştım. Nedeni "I Am Legend" filmi ile bir hayli benzerlikler taşımasıydı. Fakat hemen sonrasında iki filmin yapım yılları beynimde beliriverdi. Ve kronolojik bir değerlendirmeyle planlama aşamasındaki yazının başlığı "Bir 'Deja-vu' Olarak "I Am Legend"" halini aldı. Bugün iki film hakkında yazılanları okurken ise Richard Matheson'ın 1954 yazımı "I Am Legend" romanıyla tanıştım. Dolayısıyla kafam, iki filmden hangisinin hangisinden etkilendiği konusunda oldukça allak bullak olmuş durumda. Yok deja-vu falan.

Londra gibi bir metropolü bize bomboş gösteren açık alan çekimleri başta olmak üzere, zombisinden insanına; setlerinden yarattığı psikolojiye kadar yönetmenin bir şekilde parmağı olan her şey güzel gözüktü gözüme. Işık kullanımı ve çekimler konusunda da Anthony Dod Mantle takdir edilesi bir iş çıkarmış. Elektriğin olmadığı bir ortamda geçen bir senaryonun filme yansıtılması sırasında ışık kullanımını takdir edilesi bir işe dönüştürmek zor bir şey olmalı. Son olarak çoğunlukla hareketli, gerilimin aksiyonla dengesini sağlayan müziklerin kullanılması filmin akmasını sağlamış. (-ki devam filmi "28 Weeks Later"da Muse'un orijinal bir şarkısının bulunması için yeterli referans bu şekilde sağlanmıştır da öyle kabul etmiştir Matt :) )
Cillian Murphy'nin bu filmdeki rolünden sonra yükselmesini de göz önünde bulundurursak kötü bir oyunculuk sergilediğini söylemem pek mümkün değil. Ama çoğunlukla İrlandalı ve tanınmamış oyuncularla çekilen filmin kadrosu ortalamanın çok üstünde performanslar da sergilemiyor.

Will Smith'in "The Last Man on Earth" Robert Neville rolündeki -ve filmin yarısından fazlasında ekrandaki tek insan olarak yer aldığı- performansı gerçekten çok iyi. Hayatta kalışına sevinemeyen bir adamın yalnızlığını, çaresizliğini ve neler düşündüğünü gayet iyi anlatan bir hikayenin içinde oluşu da daha iyi oynaması için motive etmiştir sanırım kendisini. (Günümüze) Uyarlama sırasında yapılan bazı değişiklikler (Los Angeles'ta geçen hikayenin normal şartlarda çok daha kalabalık ve bomboş gözükmesi seyirciyi çok daha fazla etkileyecek Manhattan'a taşınması gibi), küçük detaylar (sadık dostumuz köpek ya da DVD dükkanı gibi), nefes kesici ama saçma olmayan sahneler (güneşin batışı sırasında günışığının çizgi çizgi azalma sahnesi) ve yerinde referanslar (bkz. Shrek) senaryoyu beğenmemi kat kat artıran özellikleri...
Kısacası ortada bir salgınla boşalmış metropol konseptini işleyen iki film var. Biri diğerinin yazıldığı romandan (özgün bir senaryosu olsa da), diğeri ise onun görüntülerinden etkilenmiş durumda. Hiçbirine bir diğerinin taklidi demek doğru değil. Ama biri bir yönetmen filmi; diğeri ise bir senaryo ve oyuncu performansı filmi olarak değerlendirildiğinde iki başarılı iş olarak hatırlanabiliyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder