10 Temmuz 2011

Tuhaf Yerlerde Caz

18. İstanbul Caz Festivali'nde dopdolu bir haftayı geride bıraktık. Arkeoloji Müzesi avlusundaki "Mano a Mano" konseri ile başlayan hafta, Jamie Cullum'ın muhteşem performansı ile devam etti. "Tribute to Miles" ve "A Strange Place for Jazz" konserleri ile Herbie Hancock'tan Marcus Miller'a, İlhan Erşahin'den Dan Berglund'a birçok müzisyen İstanbullular'ın karşısına çıkarken; European Jazz Club projesi kapsamında 123, Ferit Odman Quintet, Serdar Barçın ve Alp Ersönmez cazın usta isimleri ile Salon'da buluştu.

Bu haftanın en önemli yanı, İstanbul'un ilginç ve alternatif konser alanlarını karşımıza çıkarmasıydı. Haftanın ilk konseri "Mano a Mano", daha önceki Uluslararası İstanbul Müzik Festivali ve İstanbul Caz Festivalleri'nden aşina olduğumuz Arkeoloji Müzesi'nin avlusunda yapıldı. İki hafta önce çıkardığı albümü "Mano a Mano"daki parçaları Avrupa'da ilk kez biz İstanbullular için çalan Michel Camilo'ya basta Michael Bowie ve perküsyonda Giovanni Hidalgo eşlik etti. Dominik asıllı piyanistin parçaları Arkeoloji Müzesi'nin muhteşem atmosferinde Karayip ve Latin rüzgarları estirdi.


İstanbul Caz Festivali sayesinde, ben de hayatında çok iyi konserler izlemiş olmasına rağmen bunu söyleyebilen birçok insan gibi hayatımda gördüğüm en iyi konserlerden birini izledim bu hafta: Jamie Cullum, santralistanbul Kıyı Amfi'deydi. İlk kez bulunduğum, okulum ve festival mekanım olmaktan bambaşka bir santralistanbul sunan Kıyı Amfi, manzarası ve atmosferi ile güzel bir konser mekanı olarak benden iyi bir puan aldı. Jamie Cullum fazla gecikmeden, ani bir şekilde çıktı sahneye ve çıkar çıkmaz piyanosunu çalmaya başladı.

"I love you those standing there. You are the cheap tickets but you are the ones bringing the party." - Jamie Cullum

İlk parçalardan sonraki sımsıcak, içten ve esprili konuşmasında "If you came here for a quite night, you are in the wrong place." diyerek gecenin çok hareketli ve çok eğlenceli geçeceğinin sinyallerini veren Jamie Cullum, hakikaten bir saniye yerinde durmadı. Zıplayarak piyano çalan, piyano-ayaklı mikrofon-perküsyon arasında mekik dokuyan, piyanonun üzerine çıkan, beatbox gibi sürprizlerle şaşırtan, oradan oraya koşan bir atom karınca vardı sahnede.

"You can throw anything to the stage, especially underwear. Male, female does not matter, we just want to be loved." - Jamie Cullum

Hemen hemen her parçasıyla seyirciyi coşturan, bu coşkyu en bilindik şarkısı "Twentysomething" ve harika Rihanna cover'ı "Please Don't Stop the Music" ile maksimuma çıkaran Jamie Cullum, asıl şovunu ise ezan okunurken yaptı: Önce piyanosu ile ezanın müziğinin tonunu tutturmaya çalıştı, daha sonra ise melodi üzerine enstrümantal bir doğaçlama yaptı. Konser boyunca seyircinin ayaklanıp romantik danslar ettiği de oldu, herkesin ayaklanarak delicesine zıpladığı da. Gece boyunca İstanbul'a, konser mekanına, seyircisine ve piyano başında yaşadığı deneyimden dolayı ezana övgüler yağdıran sanatçı, öyle görünüyor ki planladığından çok daha uzun süre kaldı sahnede ve tahmin ettiğinden çok daha fazla memnun kaldı seyircisinden. Biz de ondan çok memnun kaldık.

İKSV, konser mekanı konusundaki tuhaflık derecesini -adı üstünde- "A Strange Place for Jazz" (Caz İçin Tuhaf Bir Yer) ile zirveye çıkardı haftanın son konserinde. ilk güzellik henüz yoldayken gerçekleşti. Taksiciye gideceğim yeri söylediğimde "Ne var ki orada?" sorusu ile karşılaştım ve konsere gittiğimi söyledim. Aldığım cevap ise konserin gerçekten ismi ile ne kadar uyuşan bir yerde yapıldığının kanıtıydı: "Konser için tuhaf bir yer değil mi?".


Haliç Tersanesi'nde kurulan sahnede ne yazık ki Haliç manzaramız bir yük gemisi ve politik bir ün salmış Mavi Marmara gemisi nedeniyle kapanmıştı. Ama sonuçta orada bulunma sebebimiz olan müzik bizimleydi. Hayatımda ilk kez panoramik fotoğraf çektim Sony Cybershot'ımla. Gönül isterdi ki güzel bir Haliç manzarası paylaşayım ama, en azından ortamın anlaşılması için bu da yeterli. (Bu arada kameranın en son Tünel Şenliği öncesinde şarj edilmesine ve 600'e yakın fotoğraf çekmiş olmasına rağmen halen dimdik ayakta oluşu gözlerimi doldurdu.)


Gecenin benim için en muhteşem yanı, 2008'de kaybettiğimiz Esbjörn Sevensson'un triosu e.s.t.'den sonra kendi grubunu kuran basçı Dan Berglund'un Tonbruket'inin sahnede oluşuydu. Dörtlü hava aydınlıkken sahnedeki yerini aldı, fonda görüntüleri ve sesleriyle İstanbul ile e.s.t.'i aratmayacak denli kuzeyli bir performans sergiledi ve hava karardığında indi sahneden. Gitarda Johan Lindström, piyanoda Martin Hederos ve davulda Andreas Werliin'in bulunduğu grubun tadına varamadım. Berglund'un performanslarından sonra mikrofondan teşekkür ederken belirttiği gibi, umarız seneye de bu festivalin bir parçası olurlar.

Tuhaf mekandaki caz macerası, İlhan Erşahin'in "Love Trio"su ve onlara eşlik eden Arto Tunçboyacıyan'ın performansı ile devam etti. Sahneden erken inmek zorunda kalan grubu, sahneyi paylaşan Soulbop ve Medeski, Martin & Wood izledi.

18. İstanbul Caz Festivali
, bu hafta da harika konserlerle devam ediyor. Selen Gülün Trio, Patrick Wolf, Natalie Cole ve Buika gibi birçok isim yine İstanbul'un dört bir yanında sahnede olacak.

1 yorum:

gürültü dedi ki...

çok güzel bir yazı olmuş.