2 Nisan 2010

2010'da Türk Sineması (Ocak-Mart)

2009'da Türk Sineması'nın yaşadığı 'patlama'dan sonra, 2010 yılı da sinemamız için verimli geçeceğe benziyor. Farklı türlerde, farklı kesimlere hitap eden birçok yeni filmin vizyona girdiği yılın ilk 3 ayında, Türk Sineması için uluslararası platformda oldukça olumlu gelişmeler de oldu ayrıca.

Ocak ayında 6, Şubat ayında 5, Mart ayında ise 10 film olmak üzere, toplam 21 yerli filmin vizyona girdiği bu ilk üç ayda, 12.5 milyona yakın seyirci izlemiş bu yapımları. Film sayısı bakımından, bu hızda geçtiğimiz yılı geçecekmiş gibi görünüyor 2010. (Toplam 70 film) Fakat yine de yaz ayları nedeniyle bu sayı daha az bile olabilir. Geçtiğimiz yılın toplamında 19 milyon seyircinin izlediği yerli yapımları bu yılın ilk 3 ayında 12.5 milyon kişinin izlemesi de pek sevindirici gelmemeli kulağa. Çünkü sırasıyla Cem Yılmaz, Şafak Sezer, Şahan Gökbakar ve Ata Demirer'in filmlerinin bu 3 ayda vizyona girdiğini ve muhtemelen bu rakamları çok fazla artıracak ya da 1 milyon izleyiciyi geçebilecek birçok filmin vizyona giremeyeceğini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Kısacası, rakamlara bakıldığında, şimdiden 2009 kadar verimli (ama muhtemelen "daha verimli" değil) bir yıl olabileceğini söyleyebiliriz Türk Sineması için 2010'un.

2010 yılı, 1 Ocak gününün de vizyon takviminin ilk günü olan Cuma'ya denk gelmesi ile anında başlamış oldu Türk Sineması için. Vizyona giren yılın ilk filmi Cem Yılmaz'ın "Yahşi Batı"sı idi. Cem Yılmaz ve Ozan Güven'in başrollerde yer aldığı film, gerek setleri, gerek kostümleri, gerek esprileri, gerekse yardımcı oyuncuları (Demet Evgar, Özkan Uğur, Zafer Algöz başta olmak üzere) ile pek çok kişi tersini düşünse de bence Cem Yılmaz'ın şu ana kadarki en iyi filmiydi. Listelerde 2 hafta birinci sırada kaldıktan sonra, 3. hafta yerini 2009'dan kalma bir yabancı filme, "Avatar"a kaptırdı "Yahşi Batı". Sonraki iki haftanın birincisi ise Uğur Yücel'in polisiyesi "Ejder Kapanı"nı sollayan Şafak Sezer'li devam filmi "Kutsal Damacana 2: İtmen" oldu. Ocak ayının en ilgi çekici ve üzerinde durulması gereken filmi ise sinema yazarı Murat Emir Eren ve Talip Ertürk'ün yazıp yönettiği zombi filmi "Ada: Zombilerin Düğünü" oldu. 60'lı 70'li yılları bilemesem de, benim yetiştiğim çağındaki ilk zombi filmiydi çünkü Türk Sineması'nın. Yabancı korku filmlerinde salonları dolduran Türk halkı ise, beklenen ilgiyi göstermedi filme. Ayın diğer filmleri "Kaptan Feza" ve "Gelecekten Bir Gün" oldu.

Şubat ayı, gişe anlamında 2010'un en parlak ayı olacağa benziyor. 2008'de başlayıp 2009'da yükselişe geçen romantik komedi türünün yeni bir örneği, adını da türden alan "Romantik Komedi" ile başlayan Şubat'ın ilk birincisi de bu film oldu. Ergenlerimiz için başlı başına yerli bir Twilight fenomenine dönüşen Sinem Kobal'ın başrollerden birine sahip olduğu filmin Sevgililer Günü'nde değil de, bir hafta öncesinde vizyona girmesinin ise tek bir nedeni vardı: 12 Şubat'ta vizyona giren "Recep İvedik 3". İlk iki film ile gişede rekor üstüne rekor kıran Şahan Gökbakar'ın paraya ve seviyesizliğe doymadan çektiği son filmi de öncülleri gibi anında zirveye oturdu. Yaklaşık 3.3 milyon kişinin izlediği filmin, bu sayıyı daha da artırarak yılın birincisi olması muhtemel gözüküyor. İki hafta zirvede kalan filmi 3. haftasında Ata Demirer ve Demet Akbağ'ın başrollerinde oynadığı, çok keyifli bir film olan "Eyvah Eyvah" yerinden etti. Öldü sandığı babasını aramak için İstanbul'a gelen ve bu sırada tesadüfen bir pavyon şarkıcısı ile dost olan Trakyalı bir klarnetçinin hikayesini anlatan film Şubat'ın son haftasınu birinci bitirmekle kalmadı toplamda 4 hafta zirvede kaldı. Şubat'ın bir diğer filmi ise Zülfü Livaneli imzalı Atatürk filmi "Veda" oldu. Her Atatürk konulu filmlde olduğu gibi, ardından tartışmalar da eksik olmadı. Ayın diğer ve son filmi ise "Deli Dumrul: Kurtlar Kuşlar Aleminde" idi.

10 yerli yapımın vizyona girdiği Mart ayının gişe rakamları ise film sayısına ters orantılı olarak düştü. Şubattan kalma "Eyvah Eyvah" ayın ilk üç haftasında zirveden inmezken, son haftanın birincisi ise BKM Mutfak Oyuncuları'nın skeçlerden oluşan filmi (kısacası televizyondakinin dekorlu olanı ve sinemada izleneni) "Çok Filim Hareketler Bunlar" oldu. Diğer yandan festivallerin gözbebekleri "Kara Köpekler Havlarken" ve "Köprüdekiler"; Ümit Ünal imzalı, Selma Ergeç ve Mehmet Günsür'lü korku filmi "Ses"; türbanlı başkişisi ile dikkat çeken çizgiroman uyarlaması "Büşra" ve Turgut Özakman imzalı bir başka Atatürk filmi "Dersimiz Atatürk" gibi çok çeşitli yapımlar da mevcuttu. "Anadolu'nun Kayıp Şarkıları", "Yüreğine Sor", "Eşrefpaşalılar" ve "Ay Lav Yu" da ayın diğer filmleriydi.

Şubat ayında !F Bağımsız Filmler Festivali İstanbul ve Ankaralılar'ı bağımsız yapımlarla buluştururken, 11-21 Mart tarihlerinde düzenlenen 21. Ankara Uluslararası Film Festivali de yılın ilk önemli ulusal yarışmasını sonuçlandırdı. Geçtiğimiz yıl İstanbul'dan Altın Lale, Adana'dan ise Altın Koza ile dönen "Köprüdekiler" Ankara'nın da galibi oldu. Birçok ödülün sahibi 2009 yılında vizyona da girmiş olan "11'e 10 Kala" ve "Başka Dilde Aşk" filmleri olurken, önümüzdeki aylarda izleyeceğimiz "Büyük Oyun", En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Selen Uçer) ve En İyi Müzik ödülleri ile ayrıldı festivalden. Geçtiğimiz Ekim ayında Antalya'dan da Altın Portakal ile dönen Volga Sorgu, "Kara Köpekler Havlarken" filmindeki yardımcı rolü ile ödüllendirildi.

Yurtdışında ise 60. Berlin Film Festivali'nde mükemmel bir şekilde temsil edildi Türk Sineması. Festivalin Forum bölümünde Tayfun Pirselimoğlu'nun "Pus", Panorama bölümünde ise Reha Erdem'in "Kosmos" filmleri gösterilirken; festivalin büyük ödülü için yarışan Semih Kaplanoğlu, Yusuf üçlemesinin son filmi "Bal" ile Altın Ayı'yı ikinci kez Türkiye'ye getiren isim oldu. Nisan ayında önce İstanbul Film Festivali kapsamında, daha sonra ise vizyonda bu filmleri izleme fırsatı bulacağız.

Üzerinde özellikle durmak istediğim iki film ise tabii ki az izleyicisi olan ödüllü filmler. "Köprüdekiler", Aslı Özge imzalı, sinemamızın yeni-gerçekçi akımına oldukça yakışan bir film. Bir polis, bir çiçekçi ve bir dolmuş şoförünün hayatlarının gözetlenmesi... Hiçbir mesajı direk olarak vermeyen, doğallıktan yana, oyuncuları gerçek hayatta varolan, belgeselden ayırt edilemeyecek denli sıradan ve sadece gösterme amacı güden, adı üstünde 'gerçekçi' bir film. Şiddetle karışık duygularla yükselişe geçen milliyetçilik duygusunu bir kaygı olarak sunan, hayatın içinden karakterleri sıradan şeyler yaparaken gözlemlediğimiz bir film. Geçtiğimiz yıl "11'e 10 Kala" ve "İki Dil Bir Bavul"u beğenenlerin çok seveceği, fakat benim ısınamadığım bir film.

Çok beğendiğim "Kara Köpekler Havlarken" ise, İstanbul'un varoşlarında, 'gökdelenlerin gölgesinde' yaşayan gençlerin, bu hayatlarından kurtulma çabalarını konu alıyor. Volga Sorgu'nun eğlenceli, hüzünlü, cesur ve içten olmak arasında gidip gelen mükemmel oyunculuğu her türlü ödülü hakediyor kanımca. "Güneşi Gördüm"deki yardımcı rolü ile geçtiğimiz ay Yeşilçam Ödülü sahibi olan Cemal Toktaş'ın başrolünü üstlendiği filmi en güzel özetleyen cümle ise Erkan Can'ın ağzından duyduğumuz şu cümle: "Dünya senin sandığın kadar basit bir yer olsaydı, kimse bu kadar gaddar olmak zorunda kalmazdı." İzlenmeli.

Not: Seyirci rakamları boxofficeturkiye.com sitesinden alınmıştır.

Hiç yorum yok: