18 Ağustos 2009

+'sıyla -'siyle Olympos

Gençliğin, alternatif ve huzurlu tatil arayanların mekanı Olympos'a yıllar sonra gitme fırsatını sonunda buldum. 'Bana göre' bir yer olmadığına da karar verdim. Sevenlerine armağan olsun.

Olympos gibi küçük ve alternatif bir yere İstanbul'dan hiçbir otobüs şirketinin seferi olmadığı için Kemer'e ya da Antalya Merkez'e yaklaşık 12 saatlik bir yolculuk yaparak, sonra da duruma göre yarım saat veya 1.5 saatlik bir başka yerel otobüs şirketinin sunduğu imkanlarla Olympos yakınlarına ulaşabiliyorsunuz. O küçük otobüs sizi gözleme yapan ve misafirperver insanların bulunduğu bir yerde bırakıyor, siz de yaklaşık 45 dakkada bir işleyen minibüslere atlayıp kalacağınız yere varabiliyorsunuz.

Heveslisine ağaç ev, heveslisine bungalow, hevessizine de klimalı-duşlu normal bir pansiyon odası vaat edebilen çeşitliliğe sahip bir kalacak yer yelpazesi var Olympos'ta. Kaldığımız Orange Pansiyon ise, kesinlikle olabilecek seçeneklerin en iyisiydi. (ki bunu pansiyonda tanıştığımız insanlar da daha önce başka yerlerdeki kötü deneyimlerini anlatarak doğrulamış oldular). Alışıldık check-in saatinden bir hayli önce gelen bize, işin parasında olmadıklarını göstererek gelir gelmez kahvaltıdan faydalanabileceğimizi söyleyen pansiyon sahipleri; her konuda yardımcı, muhabbet konusunda da kafadan insanlardı. Bodrum gibi daha ciks mekanlarda sadece odayı bile alamayacağımız fiyata; hem oda, hem kahvaltı, hem de akşam yemeği dahildi. Yemeklerse -özellikle çorbalar- bu fiyata bulunmayacak kadar lezzetliydi.


Olypmos, kesinlikle 'yaz aşkı' umuduyla gidilmemesi gereken bir yer. Sevgiliyle ya da aileyle kafa dinlemek amacıyla, ya da pek bir beklentisi olmayan kalabalık bir arkadaş grubuyla eğlenmeye gidilmesi daha optimum sonuçlar verecek gibi geldi. Etrafta herkes çiftken moraller saplar için pek iyi olmuyor.


Orange Pansiyon'un sahibi olduğu dağların arasındaki üstü açık Orange Bar, oldukça güzel bir mekan. DJ'in performansı birçok İstanbul mekanından daha iyi. (Fakat Michael Jackson'ın öldüğü hafta mekanda bulunmanız, olağandan daha çok "Black & White" dinlemenize neden olabilir) Girişe bir bira dahil, Orange Pansiyon'da kalanlara ayrıcalık yapılmıyor desem yalan olur. İçkilerin içinde bulunan su oranı da bir hayli düşük. Fakat yine, etrafta çiftler var. Mekan, 23.00'te açılıyor; fakat Olympos'taki tüm mekanlar gibi 00:30'dan önce bomboş.

Olympos'un denizi inanılmaz -mış. Yok öyle bir şey. Rüzgar bir tersten essin, tekneler bir geçsin; denizi gerçek anlamda b.k götürüyor. (Yanımda yüzenini gördüm, şahidim var.) Kaldığımız süre boyunca yosun, çöp ve köpük olmayan bir yerde denize girmek için yakındaki bir başka sahil olan Çıralı'ya kadar yürümek zorunda kaldık. Bu da Olympos'un denizi inanılmaz diyenlerin tezini çürütmek için yeterlidir sanırım. Denize ulaşmak için antik kentin içinden geçilmesi gerektiği, antik kente kadar 1 km.'ye yakın yol yürünmesi ve antik kentten sahile ulaşmak için de suların, tozun ve çamurun içinden geçilmesi gerektiği de cabası. (Evet doğayı sevmiyorum. Seven buyursun.)

Olympos'ta güzel dostluklar kurabileceğiniz, en azından sizin gibi saplarla/çiftlerle kaynaşabileceğiniz ortam fazlasıyla mevcut. Pansiyonun bahçesinde, deniz kenarında ya da çıkılan turlarda tanıştığınız insanlarla kaynaşabiliyorsunuz, facebook teknolojisiyle fotoğraflarınızı paylaşabileceğiniz yeni insanlar yaratabiliyorsunuz. Buradan özellikle Meral Abla'ya sevgilerimi yolluyorum.

Olympos'tan her gün tekne turlarına kayıt olabiliyorsunuz. (Bilmeniz gereken teknenin yakından değil 2 saat uzaklıktaki Kekova'dan kalktığı.) Sabah çıkılan bir otobüs yolculuğundan sonra ulaştığınız teknede, Akdeniz'in muhteşem suyuna kavuşup bıkana kadar farklı koylarda yüzebiliyorsunuz. Güneş yanıklarına ve deniz kestanelerine dikkat ettiğiniz sürece keyifli bir gün geçirebilirsiniz. Yol üstünde durulan Simena (Kale Köyü) adlı mekanda bulunan Ankh Cafe'nin ev yapımı dondurmasını ise özellikle tavsiye ediyorum. Biz gittiğimizde fındıklı, muzlu ve şeftalili vardı, üçü de mükemmeldi. Bir başka tavsiye ise, izin verilen bir şey, tekneye kendi içkilerinizi alarak binmeniz. Çünkü teknede bir hayli küçük ve pahalılar.


Olympos'a/Çıralı'ya gidip de Yanartaş'ı görmeden dönmek olmaz -mış. Ben hayatımda iki alev görmek için çekilen böyle bir eziyet görmedim. Tamam mitolojik anlamı ve hikayesi gayet hoş olabilir ama aynı olay "İstanbul xxx Çöplüğü'nde kendiliğinden tutuşan metan gazı nedeniyle..." gibi haberlerde de mevcut. Yanartaş, Çıralı'nın tepelerinde bir yerlerde. Çıralı-Olympos arasının yürüyerek 5 dakika, arabayla 25 dakika olmasının nedeni içinse sizi ortaokul coğrafya derslerine yönlendiriyorum. Arabadan "Geldik." ifadesini kullanarak inen kişiye ise bir yumruk atmanızı öneriyorum. Çünkü Çıralı'nın girişi olarak nitelenen ve ağzı içki kokan bir amcanın bilet kestiği yerden taşların alevler arasından çıkışını göreceğiniz yere kadar yaklaşık 25 dakikalık bir tırmanış sizi bekliyor. Bu tırmanışı antik çağlardan kalma merdivenleri kullanarak yapacağınız ve tamamen karanlık bir ortamda yapacağınız göz önünde bulundurulsa, kesinlikle el fenerine evet, parmakarası terliğe hayır diyorum. Hele bir de gıda zehirlenmesi sebebiyetiyle karın ağrısından falan ölmekteyseniz, çıkmayın yukarı. He yoksa da çıkmayın, o ayrı. Buyrunuz koydum ben, fotoğrafı var aşağıda. Görüp göreceğiniz iki tane alev, ki yaz sıcağında yanlarına yaklaşmak da o tırmanıştan sonra ter içinde kalan vücudunuz için pek iyi de olmuyor hani. Komik anektod: 25 dakika boyunca, ayaklarımız kaya kaya o basamaklardan geri inmiş, ter içindeyizdir. Sırtında çocuğu olan bir baba daha 25 dakikalık tırmanışın ilk basamağında ağlayan çocuğuna "Geldik, geldik." der.


Olympos'un gıdasal olayı, kavun içi dondurma. Kavun güzel olduğu sürece ağzınıza bayram yaptıracak bir tatlı seçeneği. Hemen her yerde bulunabiliyor. Dondurma çeşidi ve sosları bol. Hepsi de kavunun içine yakışıyor. Yarım kavunu tutup kaşıklayarak yiyorsunuz güzel güzel.

Olympos'un bir başka olayı gece sahilde ateş yakıp gitar çalmak -mış. Bunu yapabilmek için Olympos'u kaplumbağa kardeşlerimizin seks yapmadığı bir dönemde ziyaret etmek gerekiyor -muş. Tabii bir de arkadaşınızın gitarını evde bırakmaması. Hadi tüm bu şartları sağladınız, o gündüz bile zor yürünen antik kent yolunu gecenin karanlığında kim yürür... Pansiyonda çalar söylerim ben.

Doğa beni geriyor arkadaşım. 5 yıldızlı tatil yapıcam ben ukalalığı da yapmıyorum tabii ki. Ama vakit ayırıp o kadar yol gidince en azından bir iskele, temiz bir deniz, şezlong gibi lüks bile sayılmayacak şeyler bekliyor insan. Derseniz ki ben doğayı seviyor, kafa dinlemek istiyorum. Olympos size göre.

Hiç yorum yok: