Galası geçtiğimiz Ekim ayında Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde yapılan, 29. İstanbul Film Festivali'nde izlediğim ve 9 Nisan'dan beri vizyonda olan "Beş Şehir", son zamanlarda izlediğim en iyi Türk yapımıydı. Yönetmeni Onur Ünlü ise, "Polis" ve "Güneşin Oğlu" sonrasında beni bir kez daha kendine hayran bırakarak, "En Sevdiğim Türk Yönetmen" ünvanını Reha Erdem'in elinden aldı Festival sırasında.
"Beş Şehir", İstanbul ve Eskişehir'de başlayan ve Afyon'a uzanan beş insanın kesişen hikayesini anlatıyor. İzleyebileceğiniz en karamsar filmlerden biri olsa da, bu karamsarlığı yaratma süreci o kadar yaratıcı, o kadar doğal, o kadar gerçekçi ve yer yer o kadar eğlenceli ki; Onur Ünlü'ye hayran olmamak elde değil. Tansu Biçer, Bülent Emin Yarar, Beste Bereket, Ahmet Rıfat Şungar ve Ege Tanman, farklı nesillerden, hepsi de parlayan oyuncular olarak büyülüyorlar performanslarıyla. Trenler geçiyor, silahlar patlıyor, kediler konuşuyor, davullar çalınıyor, herkes psikopatça takip ediyor birbirini. Ahmet Kaya "Beni Vur" diyor filmin bir başlarında, bir de finalinde. Seyirciye ise büyülenmek ve gözyaşı dökmek kalıyor sadece.
"Beş Şehir", Antalya'dan En İyi Senaryo, İstanbul'dan ise Tansu Biçer'e layık görülen En İyi Erkek Oyuncu ödülü ile ayrıldı. Yönetmen ile 29. İstanbul Film Festivali gösterimi sonrasında yapılan söyleşi de oldukça eğlenceliydi. Hızlı konuşan, çokça komik bir insan Onur Ünlü. Kendisiyle dalga geçebilen ("Beş Şehir"in ilk bölümünde de bu durumla ilgili inanılmaz eğlenceli bir sahne mevcut), yaratıcılığın kılı kırk yararak planlamaktan ibaret bir şey değil, bir anda olup biten bir şey olduğunu savunan yenilikçi bir yönetmen. Kimsenin kahkahalarını tutamadığı cevaplar ve yönetmenin üslubuyla çok keyifli geçen söyleşiyi, aynı atmosferi yaratamayacak olsam da bazı bölümleriyle aktarmak istiyorum:
Soru: Bir önceki filminiz "Güneşin Oğlu"nu 'Fantasik Mavra' olarak tanımlamıştınız. Bu film için de böyle bir tanım var mı aklınızda?
Onur Ünlü: Yok, düşünmedim öyle bir şey. "Acıncaklı" diyebiliriz. Özel bir şey düşünmedim ama acıncaklı bir film "Beş Şehir".
Soru: Filmde çok tren gördük. Trenlerle ilgili bir şey söyleyebilir misiniz?
O.Ü: Trenler uzundur. (Kahkahalar) İçinde olmak genelde dışında olmaktan çok daha iyi olur trenlerin. Hatta ben Eskişehir'de okudum, 5-6 yıl sürekli trenlerde yaşadım. Bir de anlayabildiğim kadarıyla trenler kadar modern paradigma içinde bulunup da modernden bu kadar uzaklaşabilen bir makine yok. Modernle beraber geldi ama öncesine de gitti, sonrasına da gidecek. İmgesinin çok kuvvetli olduğunu düşünüyorum. Herkes seviyor bir şekilde trenleri, altında kalanlar hariç. Ben de seviyorum.
Soru: "Beş Şehİr" yazısında 'ş'ler ve 'i'nin büyük yazılmasının muhakkak bir anlamı vard.. (O.Ü.: Yooo.) Ben çıkıp gideyim o zaman. Gerçekten mi?
O.Ü: Ya Ahmet Can (Ahmet Can Çakırca, kurgucu) ilk denemede yazarken o harfleri büyük yapmış, kalmış öyle. Genelde bir anlamı olmaz zaten. Seyircinin önüne atmak güzeldir ama. Bazı şeyleri atıyorsun tutuyor, bazı şeyleri ne kadar planlasan farkına varılmıyor. Tabii ki büyük oranda planlıyorsun, ama her şeyi en ufak ayrıntıya kadar düşünmek... Gerek yok yani.
S: Ben aynı soruyu "KaranlıktakileR"in 'R'si için Çağan Irmak'a da sord..
O.Ü: Demek ki o yüzden onun filmleri tutuyor da benimkiler tutmuyor. (Salon yıkıldı.)
Soru: Filmde kedi konuştu. Bunu düşünmenizin nedeni neydi; böyle olmasın büyüsün konuşsun, biraz da kedinin gözünden göstereyim diye mi düşündünüz?
O.Ü: Filmdeki kedi, sadece bir kedi. Karakterlerden biri de kedi olsun istedim. Yazanlar bilirler bunu, bir anda bir detay görürsünüz, onu yazdığınızın içine sokarsınız. Kedi bir an böyle pıt diye atladı yazarken, ben de kovalamadım açıkçası. Kedi ortaya çıktı, ben de üzerine gittim. Böyle tatlı bir şey oldu. Ama böyle bir soru sorulacağını tahmin ettiğim için daha önceden uydurduğum bir cevap var, onu da söyleyeyim: Bir çocuğun bazı kelimeleri söylemeyip başka kelimeler uydurması gibi, belki kedi karakteri, bir insanın yerine yer alıyor orada. Mesela bundan sonraki filmlerimden birinde bir 'masa' olacak. Yürüyen, konuşan bir masa... Bir filmde sıkıcı olabilecek şeyleri böyle ilginçleştirebilirsiniz. Ben de kediyi yaratıp, normalde söyletemeyeceğim şeyleri ona söyletmiş oldum.
Soru: İstanbul, Eskişehir, Afyon... Diğer iki şehiri bulamadım?
O.Ü: Yok ki... Filmde beş insan var sadece. Ama "Beş Şehir" demek çok güzel değil mi? Tonlaması falan... Beş Şehir... Beş Şehir...
Soru: Çok beğendim filmi. Salya sümük izledim. (O.Ü: Özür dilerim.) Seçtiğiniz karakterlerin meslekleriyle ilgili bir soru sormak istiyorum. Bir çocuk sanatla ilgileniyor, bir şair, bir ressam adayı, bir öğretmen, bir polis... Neden bu karakterlerin hepsi gidiyor uçurumdan aşağı?
O.Ü: Ama şimdi sen bütün filmi sordun bana? (Kahkahalar.) Dediğim gibi karamsar bir film yapmak istedim. Melodram iyi bir türdür, seyredin derim. Ama bu film bir melodram değil. Eğer karakterlerin üzerine bu kadar gitmeseydim, bu kadar abartmasaydım bu durumu, film melodram olurdu. Oysa ben melodram yapmak istemiyordum. Onun için de karakterleri mümkün olduğu kadar kendileriyle ilgili insanlar olmalarını daha çabuk algılayacağımız şekilde geliştirdim.
Soru: 'Sinemanın çılgın çocuğu' falan derler ya... Filminizde bir şeyler deniyorsunuz, öyle oluyor gerçekten, heyecanla izliyoruz biz de. Peki, şunu da yaparsam bir gün arşa ereceğim dediğiniz, şu da yapılsa Türk Sineması'nda güzel olacak dediğiniz bakir meseleler var mı?
O.Ü: Niye söyleyeyim, söyler miyim bunu? (Kahkahalar.) Ama şunu söyleyebilirim ki, yapabileceğimle yapmak istediğim arasındaki farkı çok iyi biliyorum. Her filmimde daha farklı şeyler yapmaya çalışıyorum. Öyle bir şey yapayım ki tuhaf olsun diye hiçbir şey yapmadım bugüne kadar. O bir şekilde böyle oluşuyor, ben de onun için böyle yazıyor, böyle çekiyorum.
Sorular ve cevaplar 29. İstanbul Film Festivali sırasında, "Beş Şehir"in 15 Nisan'daki gösterimi sonrasındaki Onur Ünlü söyleşisinden derlenmiştir. Soruların hiçbiri bana ait değildir. Her yıl yönetmenleri izleyenlerle buluşturduğu için İKSV'ye teşekkürler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder