9 Mayıs 2010

Blog Ödülleri 2010'un Ardından...

Efes Pilsen Kültür/Sanat Blogları kategorisinde benim de pek sevgili blogum thebalkabaa.com ile aday olduğum Blog Ödülleri 2010, nam-ı diğer BÖ!2010, dün yapılan ödül töreni ve öncesindeki 2 sosyal medya paneli ile son buldu. Bu yıl 3. kez düzenlenen ve 3 yıllık gelişimine ilgili verilen bilgilere göre Türkiye'deki sosyal medya kullanımının ne denli gelişmekte olduğunu gözler önüne seren organizasyona; herhangi bir ödül alamamış olsam da katılmayı seçtim. "Çok" olmasa da güzel bir gün geçirdim.

Öncelikle dünkü organizasyon dışındaki genel duruma, oylama sistemine; herkes gibi bazı itirazlarım ve yapıcı eleştirilerim olacak. Ve bilinmesini isterim ki, bunun ilk 5'e, ya da ilk 3'e girememiş olmamla hiçbir alakası yok. (Bu yazıyı hazırlarken oylar henüz açıklanmamıştı, dolayısıyla tam olarak ne kadar oy aldığımı bilemiyorum. Yine de destekleyen herkese teşekkür ederim.) BÖ! oylama sistemi sadece ilk 5'e giren blogların jüri tarafından değerlendirildiği, gerisine internet okuyucularının karar verdiği bir sistem olarak düşünülmüş. Kısacası, ne kadar okurun varsa, ne kadar takipçin varsa; o kadar şansın var demek. Diğer yandan, geçtiğimiz yıllarda karşılaşılan sahte e-posta ile bir kullanıcının onlarca oy kullanması gibi durumlardan kaçınmak için cep telefonu ile onay sistemi getirilmesi, oy potansiyelinde ciddi bir düşüşe neden oldu sanırım. Beni okuyan birçok okurumun da, istemesine rağmen; tam da bu nedenle oy vermediğini düşünüyorum. Bu sisteme göre, takip eden okuyucu sayısıyla, ya da hit sayısı ile doğru orantılı sonuçlar çıkabiliyor kategorilerde. Bu sorunun çözülmesi için önerim, ilk elemenin sonucunda jürinin değerlendirmesi için sadece 5 blog değil, en azından 15-20 blog bırakmak olacaktır. Böylece bu oy dilenme savaşı biraz daha önemini yitirecek, daha fazla blog daha fazla okuyucuya ulaşacaktır.

İkinci olarak, ki zaten dünkü açılışta da dile getirildi bunun her yıl incelenip, bir sonraki seneye daha optimum hale getirilmesi için çalışıldığı; kategorilerin daha çok özelleştirilmesi gerektiği ortada. Müzik, sinema, görsel sanatlar, fotoğraf, edebiyat, sahne sanatları gibi onlarca konuda yazan herkesin yanısıra; hepsine değinmeye çalışan kültür/sanat bloglarının aynı kategoride yarışması gerçekten hem kategorideki rakip sayısını fazlalaştırdı, hem de kazanmayı zorlaştırdı.

Dünkü organizasyona gelecek olursak... Organizasyonun kalitesi, detayları, ortam, hizmet, ağırlama; kısacası kaba tabirle ambalajı çok çok çok başarılıydı. Fakat içi o kadar amatör ve hazırlıksızdı ki, onca emek bu durumun gölgesinde kaldı sanırım. Ödüllerin tasarımından, ikramların kalitesine, mekandan, canlı bağlantı sağlanmasına kadar; kusursuz bir ödül töreni için gereken her şey yerli yerindeydi. Hatta koskoca Yeşilçam Ödülleri'nde bile becerilemeyen, salonda kimin olup kimin olmadığının bilinmesi, onu bırakın ödülü onun yerine kimin alacağının bilinmesi durumu takdirimi kazandı. Fakat, sahnede olanların çoğunun (ilk paneli bunun tamamen dışında tutuyorum) "hadi gelin, konuşursunuz" şeklinde çağrılmış izlenimi vermesi, kazananların bir şey söylemesine izin verilmeden ellerine ödüllerinin tutuşturulup yollanması, onca teknolojik imkana rağmen hiçbirinin verimli kullanılamaması, sanki izdiham yaşanacakmış gibi davetiye sayısını sınırlı tutup salonun yarısını doldurmayı başaramamak gibi durumlar da düzelirse; çok daha ciddiye alınan bir sosyal medya organizasyonu olarak yer etmesi için hiçbir sebep kalmayacaktır Blog Ödülleri'nin.

Günün en iyi kısmının "Türkiye'de Twitter" konulu panel olduğunu söyleyebilirim. Alemşah Öztürk, Yekta Kopan, Selçuk Erdem, Karya Pazar, Umut Selvi ve Onur Yüksel'in katılımıyla; özetle Türkiye'nin Twitter'a hazır olup olmadığı, Twitter'ın ne kadar doğru kullanıldığı tartışıldı. Bu panelden bazı notlara yer verecek olursam.
  • "Retweet"e yapılan "geri-öttürme" önerisi geyiği.
  • İnternetin salaklıklara izin veren bir ortam oluşuna örnek olarak Cem Yılmaz adına açılan sahte Twitter hesabının kısa sürede 15,000 takipçiye ulaşması.
  • Kimsenin artık sayılardan ibaret olmaması, herkesin kendi ismiyle bıraktığı bir izin bulunması.
  • Trending topiclerin yerelleşmesi gereği. (Selçuk Erdem bunun üzerine "Iron Man" değil, "Aşk-ı Memnu" görürdük orada dedi.)
  • Markaların Twitter gibi ortamlarda küfür edilmesinden korkup korkmadığının sorulması üzerine Karya Pazar'ın; zaten biliyoruz arkamızdan küfredildiğini, en azından sosyal medyada arkamızdan değil direk olarak bize küfrediyorlar, bize de hemen ve doğru bir şekilde cevap verme hakkı doğuyor şeklindeki cevabı.
  • Türkiye'de Facebook'un yaş ortalaması 26 iken, Twitter'ın 35 dolaylarında olmasının nedeninin iphone gibi cihazların üniversite ve lise gençliği tarafından henüz çok kullanılmıyor oluşu.
  • "Türk kullanıcısının trolleşmesi gibi bir sorun var. FriendFeed bu gibi arkadaşlar için daha uygun bir platform." - Alemşah Öztürk
  • "İnsanları 'ünlü' ve 'ünsüz' diye ayırmayı sevmiyorum. Kaldı ki, 'ünlü'ler çok daha mercek altındayken 'ünsüz'ler için çok daha özgür bir ortam yaratıyor Twitter. Selçuk Erdem kalkıp birine sövse ertesi gün hemen gazetelerde görülür, ama 'ünsüz' bir insan dilediği markaya küfretme hakkına sahip." - Yekta Kopan
Efes Pilsen Kültür/Sanat Kategorisi Kazananları için ise diyebileceğim tek şey, gerçekten hakeden blogların kazandığını görmek sevindirici. SMS oylaması ile çalışan birçok yarışmadan gördüğümüz üzere, bu konu çok saçma yerlere gidebiliyor. Bu konuda öyle olmadığını gördüğümde gerçekten çok mutlu oldum. Birinci hazalyilmaz.com/anlamarama , İkinci sigarayaniklari.blogspot.com ve Üçüncü avazavazdergisi.blogspot.com seçilmiş. Aralarında favorim ise Avaz Avaz Dergisi. Seneye daha iyi bir Blog Ödülleri'nde görüşmek üzere...

Hiç yorum yok: