7 Ekim 2009

Haftanın Filmi #7: Pleasantville (1998)

Geçtiğimiz yıl "Pleasantville"in DVD kapağını (yani bir diğer deyişle afişini) ilk kez gördüğümde; eski (1990 öncesi ve özellikle siyah-beyaz) filmlere olan önyargım nedeniyle filmi görmezden gelmeyi seçmiştim. Fakat birkaç hafta sonra imdb'de tesadüfen filmin sayfasına tıkladığımda 1998 olan yapım yılı ve oyuncularıyla beni şaşırtmayı başardı ve fikirlerimin değişmesini sağladı.
2003 yılında "Seabiscuit" ile kariyerinin zirvesine ulaşan Gary Ross'un yazıp yönettiği "Pleasantville"; "The Giver" adlı romanı hatırlatan, "1984" türevleri kadar olmasa da bir distopyayı anlatan ve bunu oldukça pozitif bir şekilde yapan bir film. Sıradanlığın ve saf-mükemmelliğin kötü olduğunu, herkesin hayatında renklere ve değişime ihtiyacı olduğunun filmi.
Birbirinin çok zıt karaktere sahip ikiz kardeşler David ve Jennifer, annelerinin erkek arkadaşı ile çıkması üzerine evde yalnız kalırlar. Bunu fırsat bilen Jennifer, cool bir liseli ergen olarak erkek arkadaşını eve çağırır. Ezik ve nerd sıfatları ile tasvir edilebilecek, kendini 90lı yıllara ait hissetmeyen David ise, en sevdiği televizyon dizisi "Pleasantville"in bir maratononu seyretmek üzere koltuğa kurulmayı istemektedir. Fakat Jennifer'ın da erkek arkadaşı ile MTV'de bir konser seyretmek istemesi sonucu giriştikleri kardeş kavgasında aldığı bir darbe sonucu gecenin en önemli aracı televizyon bozulur. Eve gelen gizemli tamirci artık ne yapıyorsa, ikiz kardeşleri 1950li yıllara, "Pleasantville"in ütopik (?) dünyasına yollar.

"Plesantville" tam bir Amerikan-rüyası ütopyasıdır. Hiçbir kötülük yoktur kasabada. Evin babası çocuklarını ve karısını çok sever, "Honey, I'm Home!" diye coşkuyla girer eve, ama karısıyla ayrı yataklarda uyur. Evin annesi çocuklarına ve kocasına olan sevgisini mutfaktaki becerileriyle gösterebileceğini düşünür. Tüm atışlar basket olur beden dersinde, çünkü "Pleasantville"de başarısızlığa yer yoktur. İtfaiyeciler sadece ağaçlardan kedileri kurtarmakla görevlidir, çünkü yangın bir felakettir ve felaketlere "Pleasantville"de yer yoktur. Belediye başkanı kasabasından oldukça memnundur, çünkü -hele ki McCarthy döneminde- hiçbir kötülüğün bulunmadığı bir kasabayı yönetmektedir.

Fakat hiçbir kötülüğün olmaması demek, sıradanlık demektir. İnsanların zevkten, aşktan, farklılıktan, eğlenceden, müzikten, sanattan, edebiyattan, seksten, mastürbasyondan ve renklerden haberleri yoktur. Kitaplar boştur, sınırlar çoktur. (Filmin en güzel sahnesi olduğunu düşündüğüm coğrafya dersine özellikle dikkat.) Siyah-beyazdır "Pleasantville" ve insanları. David ve Jennifer, kasabaya renkleri getirirler. "Pleasantville" değişirken, onlar da değişip birbirilerini anlamaya başlarlar. Film de değişir onlar değiştikçe, siyah-beyaz olan film, renkli bir filme dönüşür yavaş yavaş. "Pleasantville" insanlarıysa bunu önce korkuyla, sonra mutlulukla karşılarlar. Fakat renklenen her dünyada olduğu gibi, bu farklılıktan ve değişimden hoşlanmayanlar da vardır.

Konusu bu denli güzel ve ilginç bir filmin oyuncu kadrosu da oldukça etkileyici: Filmin ana kahramanı ikiz kardeşler rolünde Reese Witherspoon ve Tobey Maguire oyunculuk kariyerlerinin tırmanmaya başladığı yıllarda dikkat çekiyorlar ve bugünlerdeki yerlerine nasıl geleceklerinin haberlerini veriyorlar. Onlar dışında Joan Allen, Jeff Bridges, William H. Macy, J.T. Walsh ve Jane Kaczmarek gibi tanınmış oyuncular da önemli karakterler olarak yer alıyor filmde.
"Pleasantville", özellikle Joan Allen'ın yardımcı oyunculuğu, keşfedilen iki genç yeteneği, sanat yönetimi, kostümleri ve Randy Newman'ın orijinal müzikleri ile dikkat çekmiş 1998 yılında. 3 dalda (En İyi Sanat Yönetimi, En İyi Kostüm, En İyi Orijinal Müzik) Akademi Ödülü'ne aday gösterilmiş. 38 adaylığa ve 15 ödüle layık görülmüş. (Bu ödüllerin büyük kısmı Gary Ross, Joan Allen, Reese Witherspoon ve Randy Newman'a gitmiş.)

Kısacası; değişimi, sınırları kaldırmayı, sıradanlıktan uzaklaşmayı yücelten, farklı olana tepkiyle değil, anlayışla bakmayı öğütleyen bir film "Pleasantville". Sadece 90'larda kalmaması gereken, güncelliğini koruyan bir film yani.

Hiç yorum yok: