24 Haziran 2008

Shyamalan üzerine...


Hint asıllı yönetmen Manoj Night Shyamalan, 1999 yılında yazdığı ve yönettiği "Sixth Sense" ile olay yaratarak çıkıvermişti karşımıza. 27 yaşında hem "En İyi Yönetmen", hem de "En İyi Orijinal Senaryo" dallarında Oscar Ödülü'ne aday gösterilerek Akademi tarihinin bu dallardaki en genç adaylarından biri olmuştu. "Sixth Sense", "I see dead people." repliği ile Haley Joel Osment'i, müzikleri ile James Newton Howard'ı hayatımıza sokmuş, 6'sı Oscar olmak üzere sayısız ödüle aday gösterilmiş veya layık görülmüş ve milyonlarca insanı korkutmuştu.

Böyle büyük bir başarı ister istemez markalaşmayı kolaylaştırdı sonra. İki-üç senede bir güzel bir afişin üzerinde "M.Night Shyamalan'dan ..." ibareleri dikkat çekmeye başladı. Bruce Willis'in ardından Mel Gibson, Joaquin Phoenix, William Hurt, Sigourney Weaver, Adrien Brody, Paul Giamatti gibi usta oyuncular da bu yönetmenle çalışmak için kuyruğa girdi adeta.

Halen seyretmediğim için bir yorum yapamayacağım "Unbreakable" (2000) filminden sonra, 1999'da bir anda elde ettiği başarıyı aynı hızla kaybedebileceğinin sinyallerini vermeye başladı Shyamalan. 2002'de "Signs", bir taraftan din eleştirisi bir taraftan sosyolojik göndermeler yapıp, uzaylıları simgesel-imgesel bir bulamaca banıp, bir de olayın içine mısır tarlalarını ve görsel medyayı katınca ortaya "Scary Movie" serisine tonlarca malzeme çıkaracak bir film çıktı. (Mel Gibson'ın dini filmler çekmekle antisemitist söylemlerde bulunmak arasında gidip gelen ve yeryüzünden silinmiş dillerde filmler çeken alkolik bir yönetmene dönüşme kararını almasının nedenlerini de aynı dönemde aramalıyız kanımca.) "Signs", birkaç kaliteli gerilim sahnesi dışında ne seyirciye ne de sinema tarihine bir şey katmayı başarabildi.

2003 yılında yönetmen, kadrolu bestecisi James Newton Howard'ın kızı Bryce Dallas Howard'ı keşfetti ve "Sixth Sense" ile markalaştıktan sonra kendisiyle özdeşleşen "sürpriz son" fenomenini yeniden kullanacağı bir film yapmakta olduğu haberi ile sinema dünyasına bomba gibi düştü. Teaser ve fragmanları neredeyse bir yıl boyunca izleyicinin merakını (fakat ne yazık ki beklentilerini de) artıran "The Village", 2004 yılında vizyona girdi. "Signs"a kıyasla çok daha iyi eleştiriler aldı, fakat sonuç yine "Sixth Sense" kadar olumlu değildi. Yönetmen yine sosyolojik ve psikolojik ve fakat bu kez kriminal olaylara parmak basmış; izole bir topluma odaklanmış ve gerilimi bilinmeyen yaratıklarla sağlamıştı. Kör bir kız, deli bir adam ve ilginç bir ihtiyar heyeti usta oyuncularca canlandırılmış; Bryce Dallas Howard usta olmamasına rağmen onlarla aynı kefeye konacak bir performans sergilemişti. Çektiği filmle Shyamalan olmasa da, yaptığı müzklerle James Newton Howard Akademi Ödül Töreni'nde filmin adının geçmesine katkı sağlamıştı.

Burada benim aklıma gelen soru "Acaba Shyamalan da bir iyi, bir kötü film yapan; filmografisi inişli çıkışlı yönetmenlerden mi?" olmuştu. Ve bunu doğrularcasına 2005 yılında "Bir M.Night Shyamalan filmi" nidalarıyla dört nala sinema perdelerinde teaserlarını, 2006 yazında da kendisini gördüğümüz "Lady in the Water" çıkageldi. Başrolündeki Paul Giamatti'nin bile kurtaramadığı; Bryce Dallas Howard'ın vampirleşmiş Türkan Şoray bakışlarıyla ıslak ıslak sırıttığı film izleyiciyi hayal kırıklığının alasına maruz bırakmakla kalmadı; eleştirmenleri de filmde ilginç bir monolog eşliğinde ölen sinema eleştirmeni karakteri nedeniyle oldukça kızdırdı. 7 yıl öncesinde övgüye boğulan "En İyi Yönetmen" adayı Shyamalan, bu film sayesinde sinemanın en kötülerine verilen Razzie Ödülleri'ne 4 dalda aday olmuş ve "En Kötü Yönetmen"in yanı sıra "En Kötü Yardımcı Erkek Oyuncu" ödüllerini kariyerinin utanç dolabına yerleştirmiş oldu.

Sanırım bu ödüller kendisine yönetmenliğinin kötüye gittiği ve oyunculuğunun beğenilmediği mesajlarını vermiş olacak ki, bu yıl karşımıza çıkan ve bir sonraki paragrafın konusu olacak olan "The Happening", beklentileri yükseltmemek adına son birkaç aya dek minimum tanıtımla vizyona girdi. Ve Shyamalan oynayamadığının bilincinde bir insan olarak bu kez kendi çektiği filmde egosunu tatmin amacıyla küçük bir rolde bile olsa oynamaktan da kaçındı.

"The Happening" (2008) ne yazık ki, "bir iyi, bir kötü film çeken; inişli çıkışlı yönetmen" tezimi çürütürcesine kötü bir filmdi. Oscar Adaylığı olan oyunculardan Mark Wahlberg dahil herkesin (artık Shyamalan sıla hasreti çekiyor da, sette referans olarak Bollywood filmlerini mi kullanıyor nedir) ilkokul müsameresi kıvamında oyunculuklar sergilediği; gerilim minimize edilirken senaryo hataları ve saçmalıkların tavan yaptığı film Shyamalan için tehlike çanlarını avaz avaz bağırttırmış durumda sanırım.

Shyamalan, eserlerinin kalitesiyle ters orantılı bir şekilde seyreden egosunu bir kenara bırakıp; oyuncu yönetmenliği ve senaryo yazımı konularında biraz geliştirmek zorunda kendisini. 1999'da gelen şöhreti gitgide kaybetmekte ve artık yapımcılığını da üstlendiği filmlerinin para kazanması için "Bir M.Night Shyamalan filmi" ibaresi de işe yaramayacak duruma gelmekte çünkü.

Shyamalan, son günlerde sinema dünyasında yeni bir proje ile gündemde. Nickelodeon'ın sevilen çizgi filmi Avatar'ı sinemaya uyarlaması gündemde olan Shyamalan için Sinema dergisinin Haziran 2008 sayısında şöyle deniyor: "Shyamalan açısından bundan sonrası çok daha önemli. Çünkü yönetmenin uzun zamandır üzerinde çalıştığı bir proje olan ünlü Nickelodeon serisi "Avatar: The Last Airbender"'ın sinema uyarlamasının akıbeti tamamen "The Happening"e baplı olabilir. Eğer "The Happening" özellikle gişede beklenen ilgiyi görmezse Shyamalan'ın "Avatar" hayalleri suya düşebilir." (Yurtsever, 2008) Artık sonuç ne olur hep beraber görürüz. Ama senaryoyu başkası yazdığı sürece bir animasyon filmi batıracak denli kötü bir yönetmen olduğunu sanmıyorum Shyamalan'ın.

Ayrıca söylemeden geçemem. Yönetmen, filmleri ne kadar kötü olursa olsun hiçbir zaman kalitesinden ödün vermeyecek bir koz barındırıyor elinde: James Newton Howard. "The Happening"in övgüye değer tek yanı olan müzikleri en az öncekiler kadar iyi.

Shyamalan filmleri aşık olmak gibidir. Bi boka benzemeyeceğini bilsen de, her seferinde yeniden bir şans verirsin.

Hiç yorum yok: