14 Eylül 2010

Geleceğin Ustaları #1: Emircan Soksan

Sanatın farklı alanlarında yıllardır emek veren, eserler yaratan genç isimler onlar. Önümüzdeki yıllarda isimlerini çok önemli yerlerde duyacağımıza emin olduğum isimler. Onları geleceği beklemeden size tanıtmayı amaçlayan "Geleceğin Ustaları" röportaj serisinin ilk konuğu Emircan Soksan.

1991 doğumlu Emircan, 10 yıldan fazladır elinde tuttuğu fotoğraf makinesini sanat için kullanmayı çoktan öğrenmiş bir fotoğrafçı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğrencisi olsa da, asıl tutkusu olan fotoğrafçılık ile ilgili gitgide daha sağlam adımlar atıyor. Özellikle son bir yıl içinde yarattığı fotoğraf serileri ve videoları ile şimdiden belli bir renk, tarz ve çalışma düzeni yakalamış durumda. Moda blogger'ı Ozan Alçın tarafından "Sürüden uzak bir koyun." olarak tanımlanmış olan Emircan Soksan, yağmurlu bir pazar günü white-chocolate-mocha eşliğinde sorularımı yanıtladı:

Şehir ve Bölge Planlama okuyorsun. Bu bilinçli bir tercih miydi, yoksa ÖSS kurbanı mısın? Memnun musun bu tercihinden?
Mimarlık okumak istiyordum ama asıl amacım Mimar Sinan’da okumaktı ilk başta. Herhangi bir bölüm olabilirdi. Şehir ve Bölge Planlama diye bir bölüm olduğunu bilmiyordum, sayısal okumuş olduğum için Mimarlık diyordum. Puanım yetmeyince fark ettim öyle bir bölüm olduğunu. ÖSS kurbanı gibi oldum ama sonuç güzel oldu. Memnunum.

Sosyal medyayı çok iyi kullandığını görüyorum. Bu ne derece faydalı oluyor senin için?
Sonuçta çalıştığım bir dergi vs. yok. O yüzden internet ortamında yayılıyor çalışmalarım. Haliyle eğer sen bir yere yazarsan, oradan başka birileri görüyor ve bu şekilde görmesi gereken insanlara ulaşıyor. Editörler, tasarımcılar… Onlara daha kolay ulaşabiliyorsun sosyal medyadan. Çok faydalı yani… Aralarında en fazla insana ulaştığım ise Facebook. Twitter’ı severim ama, Facebook’ta daha geniş bir çevrem var.


İlk çektiğin fotoğrafı hatırlıyor musun?
Hatırlamıyorum. Büyük ihtimalle çek-at makinelerle çektiğim bir fotoğraftır. 5 yaşında beri elinde makine olan bir insan olduğum için hatırlamıyorum gerçekten, imkanı yok. Genelde çok özel şeyler olur, ama benimkinin özel bir şey olduğunu da sanmıyorum açıkçası.

Deviantart’a sanatsal fotoğraflar çekme kaygısıyla mı girdin, yoksa zaten çektiğim fotoğraflar var, burada yayınlayayım diyerek mi?
Zaten bir şeyler çekiyordum. Ama bundan birkaç yıl önce, deviantart herkesin girdiği, girmeye cesaret edebildiği bir site değildi. Daha kendimizi tutarak, elimizdekileri eleyerek girmeye çalışıyorduk biz de. Uzun bir süre bekledik, daha iyi olmaya çalıştık. Ben sonuçta 2007’de başlamadım fotoğraf çekmeye. Zamanı gelince bir arkadaşımla beraber açtık hesaplarımızı, çektiğimiz şeyleri paylaşmaya başladık. Sanatsal kaygım, bir renk kaygım, görsel bir kaygım tabii ki, her zaman var.

Fotoğraf çekmek için bulunduğun en ilginç yer neresi?
Eminönü’nde bir harabe, eski bir iş hanı. Üst katlar kullanılmıyor, alt katlar da depo olarak kullanılıyor. İnanılmaz bir yerdi. Fare ve kuş ölüleri arasında çekim yapmamız dışında harika bir mekandı. “La Ritournelle” serisinin çekimlerini orada yapmıştım. Çok da beğenilmişti, çok ilginç bir mekandı. Birçok fotoğrafçı o mekanı sormuştu bana sonrasında.

İlk modelin kimdi?
Neslihan’dı. (Balcı) Hala da beraber çekim yapmaktan zevk aldığım bir arkadaşım. Hep yanımda olan, abuk subuk fikirlerime destek veren bir arkadaşımdır aynı zamanda. Hiçbir zaman “Saçmalama!” dememiştir bana. O yüzden ilktir ve daima da olacak.

Modellerini yakın çevrenden mi buluyorsun, modellerinin seni bulduğu oluyor mu?
Eskiden yakın çevremden bulurdum - bulabilirdim, artık daha çok dışarıda görüp de ilgimi çeken insanları kullanmaya çalışıyorum. Genelde beni takip edenlerden oluyor onlar da zaten. Talep edenleri seçmekten çok kendi isteğime göre hareket ediyorum açıkçası model seçiminde. Çoğu zaman da internette dikkatimi çeken insanlarla irtibata geçiyorum.

Son fotoğraf serilerinin hepsinde backstage fotoğrafçısı kullanıyorsun. Bunun amacı nedir?
Açıkçası biraz insanları heyecanlandırmak istiyorum. Show business mantığım var benim biraz. Bir şey yapıyorsan, onu insanlara mal ediyorsan, onu gösteriyorsan, onları sonuna kadar tatmin etmen lazım. Tamam, sanat yapıyorsun. En azından ben öyle yapma çalışıyorum. Ama bu sanatı yaparken, fotoğraflarımı görecek olan insanları da benle aynı yolculuğa çıkarmak istiyorum. Olayı yaşatmak için de backstage fotoğrafçısı kullanıyorum.

Fotoğraf çekmeye başladığından beri geçen zamanı parçalara ayırsan, dönüm noktası ya da dönüm noktaları ne olurdu?
İlk dönüm noktası deviantart’ı açışım olurdu. İkinci dönüm noktası Facebook Sayfası, üçüncü de video yapmaya başlayışım. Video yapmaya başladıktan sonra tamamen farklı bir boyut kazandı yaptığım işler. Hatta bazı yerlerde “videographer” olarak geçiyor adım.

Videolar araç mı, amaç mı senin için? Yani, stop-motion bir video hazırlamak için mi fotoğraf çekiyorsun, yoksa çektiğin fotoğrafları sergilemek için onları stop-motion video haline mi getiriyorsun?
Değişiyor. Örneğin “Pagan Poetry”de amaç videoydu. Daha sonra ise bazı çalışmalarımda, çekimlerimde araç olarak kullandım videoyu. Ama gelgelelim yakında tamamen amaç olmaya başlayacak galiba. Zaten filmde fotografik yaklaşımlara karşı bir tutkum vardı, video işi de beni fazlasıyla tatmin ediyor şimdilik.

İleride görüntü yönetmenliği ya da film yönetmenliği yapmak istiyor musun?
Düşünüyorum. Noktadan çizgiye geçmek gibi bir şey bu… Fotoğrafla başlıyorsun, kısa videolarla devam ediyorsun. Sonraki adım sinema oluyor. Benim de o yönde ilerleyebilir.

Sinema ve fotoğraf sanatlarının yakınlığı hakkında ne düşünüyorsun?
Klişe bir cevapla, sonuçta filmler fotoğraflardan oluşuyor. Ben de inanılmaz dikkat ediyorum buna film izlerken. Fotografik öğeleri ön planda olan filmler benim için her zaman daha iyidir. Sonuçta eğer sen anlatmak istediğini görüntüye aktarıyorsan, o görüntüler değerli olmalı. Aynı şeyi hikaye yazarak da anlatabilirsin çünkü. O yüzden fotoğraf ve sinema asla ayrılamayacak iki şey.
Kişisel zevklerine göre ve sanatçı gözüyle en beğendiğin filmler hangileri?
Çok klişe, herkesin söyleyebileceği filmler geliyor aklıma. Sanatçı olarak… Ben Fransız filmlerini çok sevdiğimden “Amélie” demek istiyorum. Yeri benim için ayrıdır. Görsellik benim için filmlerde çok önemli. Hatta filmi seyrederken hikayeyi kaçırdığım olabiliyor, görüntülere takılıyorum. “Amélie” de benim renklerimi etkilemiş bir filmdir. Kişisel olarak ise çok fazla film var. Müzikal filmleri çok severim örneğin. En kötüsünü bile izlerim. Ama “Moulin Rouge!” ve "Nine", hem fotografik açıdan, hem de müzikleri ile önemlidir benim için.

Müzikten ilham alıyor musun? Ne tarz müzikler dinliyorsun?
Tabii ki… O gördüğün bütün çekimler daha önce dinlediğim bir müzikten çıkmıştır. Zaten belli de oluyordur. Hepsi öyle. Bir müzik dinlerim, direkt olarak aklımda bir tema canlanır. O müziğe uyacak şekilde devam ederim. Genellikle çıkış noktamdır müzik. Daha sonra fotoğraf çekerim. Eğer o fotoğraflardan bir video yapacaksam da, çıkış noktası olan müziği kullanırım. Bu aralar genellikle daha duyulmayan şeyleri dinlemeye çalışıyorum. Hiç ortada olmayan alt grupları… Yeni çıkan ama altyapısı sağlam, müzikal kaygısı ağır basan grupları… Bu aralar böyle. Genelde de çok değişiyor. Bazen Morissey dinlerim mesela, romantik hissediyorsam Nouvelle Vogue dinlerim, biraz daha hareketliysem Little Boots dinlerim. Erykah Badu ile aram iyidir. Lounge ve chill out müzik her zaman bir numaram.

Modanın hayatındaki yeri nedir?
Moda benim için sadece bir araç. Sürekli işbirliğinden bahsediyorum. Eğer bir fotoğraf çekiyorsan, o fotoğrafın içinde olan her şey fotoğrafa bir zenginlik katmalı. Bir boşluk ya da harabe bile olabilir bu… Moda da benim için çalışmalarıma zenginlik katan bir araç. O yüzden de modayla, moda alanında çalışan insanlarla sürekli işbirliği yapıyorum.

Kendini moda fotoğrafçısı olarak görmüyorsun o halde?
Moda fotoğrafçılığı yapıyorum. Ama ben her şeyi çekiyorum. Yeri geldiğinde belgesel fotoğrafçısı da oluyorum, yeri geldiğinde spontane şeyler çekiyorum. Ama bu aralar moda fotoğrafçılığı üzerine daha çok çalışıyorum. Çünkü hala kendimi geliştiriyorum, hala yeni şeyler görüyorum ve denemek istiyorum. Bu da tatmin ediyor beni.

Türkiye’de moda fotoğrafçılığının ne düzeyde olduğunu düşünüyorsun?
Çok orijinal değiliz bence. Hiçbirimiz değiliz. Hepimiz birilerinden ilham alıyoruz. Ama bu orijinalliği öldürmemeli. Türkiye’den birinin çektiklerini yabancı bir fotoğrafçınınkilerle karıştırabiliyoruz. Elbette ilham alacağız ama; özgün olan, kendini ayırt ettiren fotoğrafçı çok az Türkiye’den. Birkaç isim var sık takip ettiğim. Koray Birand, zaten dünya çapında çalışan bir isim; kendi çizgisi var. Bir fotoğrafını gördüğümde Koray Birand fotoğrafı diyebiliyorum. Akif Hakan Çelebi… Onun da fotoğraflarını gördüğümde renklerinden tanıyabiliyorsun. Olması gereken de bu.


Türk moda blogger’ları hakkında ne düşünüyorsun?
Çok iyi moda blogger’ları, bu işe emek veren isimler var. Bütün gün işyerinde çalışıp, akşamdan sabaha kadar da post yazmaya çalışanlar var. Ama o kadar çoklar ki, kötü olanlar onların da üstünü kapatabiliyor. Bazıları sadece popüler olmak için bu işi yapmak istiyor. Sonuçta moda da popüler bir şey, haliyle popüler olmak için çabalıyorlar. Ama iyi olanlar, dünya standartlarında olanlar var, onlara haksızlık edilebiliyor. Destekliyorum kendilerini, çoğu arkadaşım zaten.

Çektiklerin arasından yalnızca tek bir kareyi kurtarma şansı verseler, hangi fotoğrafını seçerdin?
Çok kötüsün, çok zor bir soru bu. Direkt olarak bir fotoğrafın ismini veremem, ama bir seriden seçmem gerekirse o “Pagan Poetry” olurdu. O serinin benim için ayrı bir önemi var, çok farklı bir yola girdim onunla.

Bundan sonra ne var?
Öyle çok büyük hedeflerim henüz yok. Zamana bırakıyorum bazı şeyleri. Ben bunu bile planlamıyordum. Böyle her şeyin çığırından çıkacağını, bu işi bu kadar büyüteceğimi tahmin etmiyordum. Benim için de şaşırtıcıydı çoğu şey. Bu kadar insanın ilgileneceğini düşünmüyordum gerçekten.

Backstage Fotoğrafı: Ozan Eicher,
Diğer Tüm Fotoğraflar: Emircan Soksan

10 yorum:

Adsız dedi ki...

Röportaj süper olmuş.. Tebrik ederim, eline sağlıkk =) Sayende "bir yetenek"i daha tanımış oldum (:

Unknown dedi ki...

çok güzel bir röportaj olmuş! emircan'ın başarılarının devamını dilerim :)

Adsız dedi ki...

cevaplar biraz fazla yapmacık olmuş.

Adsız dedi ki...

iş yok bu çocukta

Adsız dedi ki...

arkadaşımın facebook yorumundan gördüm sayfasını, çok başarılı olduğunu düşünüyorum. La Ritournell'deki mekan seçimini ben de sorucaktım kendisine hatta :) ben ondan bir fotoğraf seçsem la ritournelldeki çatlak duvarlı fotoğrafı seçerim :)

Adsız dedi ki...

bence ileride fazlasıyla konuşulacak bir fotoğrafçı olacak bu emre. çok da eleştirilecektir, ama ne derler bilirsin, genelde ünlü veya başarılı insanlar eleştirilir. işi bilmeyen bir sürü insan konuşur falan. bence bu arkadaş o ün ve başarı konusunda hızla ilerliyor ((:

Adsız dedi ki...

HEPİNİZ APTAL MARJİNALLERSİNİZ CANIM OKBY <3

Adsız dedi ki...

bu commenti yazarak sen de farklı oldun, sen de kendi türünün marjinallerindensin =D

Unknown dedi ki...

Çok güzeldi. Aafiyetle okudum.

Adsız dedi ki...

Emircan'ın facebook sayfasını bi ara hergün kontrol ediyordum, sonra sayfa yenilenmeyi kesince ben de bu da yalan oldu diye bırakmıştım. Meğer adam kaza geçirmş, onu tanıyormş gibi üzüldüm valla. Bir an önce iyileşsn de ben de yine sayfasını arşınlayaym.