12 Eylül 2010

Efsane Sergi, Efsane İstanbul


Bu şehirde, İstanbul'da, akılalmaz bir tempo ile yaşarken çoğu zaman unuttuğumuz birkaç gerçek var: Bundan 8,000 yıl öncesinde de bu şehirde yaşandığı, bu şehrin iki imparatorluğa başkentlik yaptığı, bu şehir uğruna milyonlarca insanın öldüğü ve bu şehrin her tarafından tarih fışkırdığı. Ne yazık ki, tarihinin değerini bilmeyen, üzerini baraj sularıyla ya da kum tepeleriyle örtmeye çalışan bir ülkede yaşadığımızdan; bu gerçeklerin de arada bize hatırlatılması gerekiyor. Ve Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, şehrin Avrupa'ya kültür başkentliği yaptığı bir yılda en iyi şekilde yapıyor bu hatırlatmayı. Süresi uzatılarak 26 Eylül'e kadar gezilebilme imkanı süren "Efsane İstanbul: Bizantion'dan İstanbul'a Bir Başkentin 8000 Yılı" adlı sergi ile...

Bizantion, Nea Roma, Constantinopolis, İstanbul... Birçok isim eskitmiş bir şehrin, yaşlı bir şehrin hikayesini çok güzel anlatıyor; fakat içeriği bir yana, sunuşun ne denli önemli olduğunu anlamamızı sağladığı için önemli "Efsane İstanbul" Sergisi. Müzenin müdürü de olan küratör Nazan Ölçer, gerçekten sadece eserlerden ibaret olmayan bir sergiye imza atmış. Işıklandırması, müzik kullanımı, aynalı duvarları, yapma kubbesi, antik duvarları ve girişte sizi karşılayan o harika video ile tam bir İstanbul tarihi deneyimi yaşamanız mümkün kılınmış. Daha önce iki kez ziyaret ettiğim İstanbul Arkeoloji Müzesi'nden getirilmiş, fakat hayatımda ilk kez gördüğüme emin olduğum eserlerin dikkatimi çekmesi ve sunuşu; devletimizin müzecilik anlayışının ne kadar baştan savma olduğunun, özel müzelerin ise bu işi ne kadar iyi yapabildiğinin kanıtı gibi.

"Efsane İstanbul", 8,000 yılın hikayesini anlatan, çok iyi hazırlanmış bir video ile başlıyor. Videoyu gerçek ağaç kütükleri üzerinde oturarak izliyorsunuz ve sergiye giriş yaptığınızda 8,000 yıl öncesinin eserleri karşılıyor sizi. Hadi Yenikapı'nın antik bir liman olduğunu biliyorduk, ama benim hayatımda Kadıköy minibüsleri ile geçilen varoş bir semt olması dışında hiçbir önemi olmayan Fikirtepe'nin İstanbul'un ilk yerleşim yerlerinden biri olduğunu kaç kişi biliyordu? Silahtarağa Çeşmesi adı verilen arkeolojik harikanın bugünün Bilgi Üniversitesi'nin Santral kampüsündeki kazılardan çıkarıldığını kim duymuştu ya da?

Bizans sütunları, büstler, heykeller... Derken alt kata iniyorsunuz ve 4. Haçlı Seferleri sırasında yağmalanan Constantinopolis'ten Venedik'e kaçırılan, daha önce San Marco Basilicası'nı ziyaret ettiyseniz tanıdık gelecek olan atlar karşılıyor sizi. Bu katta işler daha da çığrından çıkıyor. Altın giriyor işin içine çünkü, değerli taşlar giriyor. Bizans mozaikleri, ikonaları, takıları göz kamaştırıyor. Topkapı Sarayı'ndan getirilmiş Arapça bir İncil dikkat çekiyor. "Galata Kulesi'nin Çanı" ya da (aslında yine İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bulunan) "Haliç'i Kapatan Zincir" ibarelerini görüp şoka uğruyorsunuz.

Orta katın alamet-i farikası ise ne o çan, ne de o zincir... Tek bir oda yetiyor. "İstanbul'un Kubbeleri" diyor duvardaki posterin başlığı. Ve odanın ortasındaki yapay kubbenin altına kurulup, İstanbul'daki kilise ve camilere ait yirmiye yakın kubbeyi çok iyi seçilmiş bir müzik eşliğinde tavanda izliyorsunuz. Aya İrini'ye o kadar konsere gidip, kubbesinin ortasındaki figürleri fark etmemiş biri olarak söylüyorum, gözünüzün önündekini daha iyi görmenizi sağlayabilir o oda. Duvarlarda ise İstanbul'un üç ayrı çağına ait panoromik görüntülerini inceleyebiliyorsunuz. -ki o günümüz İstanbul'u fotoğrafı, gerçekten harikaydı.

Serginin en alt katında ise çoğunlukla Topkapı Sarayı'ndan getirilmiş eserler, saray yaşantısını anlatan araç-gereç, süs, mektuplar, silahlar, kıyafetler, müzik aletleri ve tablolar sergileniyor. İstanbul ile ilgili bir sergide Fausto Zonaro tabloları görmemek olmazdı, tabii ki böyle bir hata da yapmamışlar. Alt katın en çok dikkat çeken eseri ise Tanzimat Dönemi'nden devasa bir sayeban (gölgelik).

Sergide Vatikan'ın özel koleksiyonundan, dünyanın birçok ülkesinin birçok müzesinden (İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Vatikan, Macaristan, Yunanistan, Avusturya, Belçika, Hollanda, İrlanda, Katar, Portekiz ve Rusya) ve İstanbul'un kendi müzelerinden getirilmiş 500'e yakın eser görmek mümkün. Halen vaktiniz varken, hele ki kendinize İstanbullu diyorsanız, sakın kaçırmayın!

2 yorum:

dralaye dedi ki...

Daha güzel anlatılamazdı.

İbrahim Aytunç dedi ki...

Ellerine sağlık. Sanki biri anlatıyormuş gibi, süslü kelimelerden uzak (hayali bir sesle) rahat okudum.