14 Ekim 2006, Saat 01:24'ten geliyor:
-Güne Kahveyle Başlamadım-
benim de ağzım kuru, benim de zihnim açıktı belki. ama harun'dan farklı olarak; güne kahve yerine dunkin'in o iğrenç kahvaltısıyla başlamak zorunda kalmıştım. ve ne yazık ki; artık sabah mahmurluğundan mıdır, kahvaltı tabağımın hazırlandığı sırada televizyonda " 'cause i won't say goodbye anymore " diyen bir maroon5'ın bulunmasından mıdır, yoksa "her şey yolundayken 'dur' diyen hayat"ın genel halinden midir bilinmez "daaaahaaa muuutluu olamam!" nidaları atmıyordum bu sabah. tam tersine; sonuna kadar katılıyordum bayatlığı mikrodalgalarla geçiştirilmeye çalışılmış ekmeğime bal sürerken tepemde "ama aşkım yok, benim aşkım yok, yalnızım çok" diyen direc-t'e.
hep gülerek, dalga geçerek sakladığım yalnızlığım; o bir şeyler ardına gizlenemediği periyodlardan birine girmiş, öldürmekteydi beni. içimdeki 15 yaşındaki çocuğun birkaç ayda bir düzenli olarak 50 yaş yaşlanıverdiği günlerin içindeydim yine yani. ve o kadar karanlıktı ki, başkaları gibi afili değildi benim yalnızlığım, çünkü hayran olduğum bir ben bile yoktu kendim sınırlarında.
yaşamak zorunda olduğum beraberliğim, 2.5 saatlik bir yolculuktan sonra, istiklal'e sıfır bir masada pizza yerken de onsuz bırakmadı beni. sonra tek başıma girdim yine emek'in kapısından. taksim meydanı'ndan beri omuzlarımı çökertmekte olan o iki çantayı bırakacak biri olmadığı için yanımda zar zor girdim yine tuvalete. herkese "şu iki koltuk" diye yer gösteren emek'li amca koltukları tekil yaptı sıra bana geldiğinde.
ve yine yalnız üzüldüm, yalnız düşündüm, yalnız sıkıldım yeri geldiğinde. sayıları arttıkça yalnızlığın gelmiş-geçmişliğini daha da artıran yalnız gidilmiş filmlere bir yenisini daha ekledim. otobüse yalnız koştum. yolda iPodumdan, harun ve şebnemle konuştum.
eve geldiğimde yatmıştı herkes. karanlık koridorda odama yürüdüm, kimseyle konuşmadan yattım yatağıma. sonra baktım hala yalnızım, başladım yazmaya yine.
"günaydın sevgilim, ne güzel bir gün değil mi?
her şeyi bir yana bırakıp, bütün gün film izleyelim mi?"
işte o zmn var ya,
daha mutlu olamam inan ki.
EMR.
Artık Dunkin yok. Artık o gece gidip yattığım, o satırları yazdığım oda yok. Artık güne kahveyle başlıyorum.
Ama işte... iPod hâlâ aynı iPod, Harun ve Şebnem hâlâ aynı şeyleri fısıldıyor kulağıma.
Shipping Antiques Across the Tasman
2 yıl önce
3 yorum:
seviyorum seni melankoli. senin sessizliğini ve tek başına süründürüşünü. şimdi peki hayran mısın kendine? sorum sana blog sahibi :)))
triacım kusura bakma cevap veremedi blog sahibi uzun süre. film festivali yorgunluğunu yeni atıyor çünkü, yeni yeni ilgilenesi geldi bloguyla ve siz sevgili okurlarıyla. blog sahibi sadece alıştı yalnızlığına, kendine öyle narsist bi hayranlık duymasa da yalnızlığı o kadar eskidi ki artık afili sözcüğünü hakettirecek bi saygı duyuyor kendisine.
değişen şeyler olsa da aynı kalan şeyler de var ne yazık ki. yoksa ipodumu değiştirmek istiorum mesajı vermek için re-yazmış olmayı çok isterdim bu satırları. :P
bu yanlizlik ile alakali, bazi bazi benzer seyler yasamisiz anladigim kadariyla :)
gerci uzerinden 2 koca sene gecmis yazinin.. umarim atlatabilmissindir bu yanlizlik derdini..
peki ben? ehh, bi dereceye kadar :/
Yorum Gönder