29 Ekim 2010

Akbank 20. Caz Festivali'nin Ardından

Her yıl olduğu gibi bu yıl da, İstanbul'un en önemli iki sonbahar organizasyonu hemen hemen aynı tarihlere denk geldi. Ve birine katılırken diğerini es geçmek nasıl imkansızsa, birinden söz edip diğerinden etmemek de aynı derecede imkansız. Bu yüzden geç de olsa, 20. yılını kutlamış olan Akbank Caz Festivali üzerine bir yazı ile karşınızdayım.

20 koca yılı devirmiş köklü bir festival olarak Akbank Caz Festivali, bu özel yıl nedeniyle programında da çok özel etkinliklere ve program dışında çok başarılı hareketlere imza attı. 23 Eylül - 12 Ekim tarihleri arasında Count Basie Orchestra, Sun Ra Arkestra, John Surman ve Diane Schuur gibi cazseverlerin başını döndürecek ve ağzının suyunu akıtacak isimleri konuk etmek bir yana; İlhan Erşahin, Hindi Zahra ve Wax Tailor gibi gençleri çeken isimleri de ağırladı. Bu yıl devam eden Kampüste Caz etknlikleri kapsamında ise Sarp Maden 4 İstanbul'daki, Selen Gülün Trio ise Anadolu'daki birçok üniversiteye festival boyunca cazı götürdü. Konserlerin dışında ilgnç atölye çalışmalarına, film gösterimlerine, cazlı brunch'lara, panellere ve sosyal sorumluluk projelerine yer verilen festivalin en özel eserleri ise "Akbank Caz Retrospektif: 20. Yıl Belgeseli", "20. Yolında Akbank Caz Festivali Kitabı" ve "Akbank Caz Festivali'nin 20 Yılı" albümü idi.

Cazı fazla tercih etmeyen beni bile çekmeyi başaran festivalde, üstelik tüm boş vakitlerimi ve paramı Filmekimi'ne yatırmışken, 3 konser izleme fırsatı buldum ben de:

The Count Basie Orchestra dir. Deniz Mackrel feat. Carmen Bradford:
Sürpriz bir şekilde, hiç aklımda yokken festivalin açılış konserinde buldum kendimi. Yarım asırdan fazladır kendini caza adamış orkestrayı yöneten Denis Mackrel öğrencilerin-sevdiği-müdür-yardımcısı ve stand-up'çı karışımı kişiliği ile eğlenceli bir atmosfer sağlarken; birkaç şarkıda vokallerde dinlediğimiz Carmen Bradford sesi ile büyüledi. Oturduğunuz yerde sizin bile nefesinizi kesecek trompet ve saksafon soloları da cabası...


İlhan Erşahin's İstanbul Sessions:
Geçtiğimiz yıl Müzikus'un Sabancı Üniversitesi'nde ağırladığı, benim 'Caz sevmem.' tripleriyle gidip izlemediğim ve tanıdığım herkesten mükkemmel olduğunu duyduğum bir proje olan İstanbul Sessions'ı bu kez kaçırmadım, daha önce kaçırdığıma da pişman oldum. Babylon'da; İlhan Erşahin, Alp Ersönmez, Alp Bekoğlu ve İzzet Kızıl'dan oluşan dörtlü, caz ve yöresel tınıları birleştiren hisli bir performans sergilediler. Erşahin ve grubu, türlü duyguları ve İstanbul'u saksafon, bas, davul, darbuka ile anlatmakla kalmıyor, o duyguları yaşıyorlardı adeta. Yanımdaki arkadaşımın dediği gibi: "Hepsi sanki enstrümanıyla sevişiyor."du sahnede. Zaten mükemmel bir gece yaşadıktan sonra, Bora Uzer'in sahneye fırlaması ise kelimelerin kifayetsiz kaldığı andır benim için, bizim için.


Hindi Zahra:
İlk kez birkaç ay önce dinlediğim, dinler dinlemez sesine hayran kaldığım, şarkılarını sevdiğim ve hemen ardından Akbank Caz Festivali kapsamında İstanbul'a geleceğini öğrendiğim Hindi Zahra, 8 Ekim Cuma gecesi Ghetto'daydı. Festival kitapçığında söz edildiği gibi, "Caz ve dünya müziğini benzersiz bir şekilde harmanlayan genç ve yetenekli, yarı Fransız, yarı Faslı" bir genç usta Hindi Zahra. Biraz Frida Kahlo'yu, biraz Meltem Cumbul'u andırıyor bana. Yalnızca "Beautiful Tango" ve "Stand Up" gibi popüler şarkılarına değil, hemen hemen tüm söylediği şarkılara eşlik eden bir seyirciyi beklemediği her halinden anlaşılan sanatçı da, biz sevenleri de oldukça memnun ayrıldık konserden. Bu ayki Bir+Bir Dergisi'nde yayınlanan söyleşisindeki "Birisi çıkıp da 'Sen Batı'nın müziğini yapıyorsun.' derse, 'Hadi ordan' diyorum." cümlesiyle özetlenebilir Hindi Zahra'nın yaptığı müziğin çokkültürlülüğü. O gece sahnede önce biraz utangaç bir Arap kızı, sonra saçlarını savura savura dans eden Amerikalı bir rocker, ışıklar minimum seviyeye inip sadece bir seyircisi için söylediği istek parçası sırasında ise romantik bir Avrupalı duruyordu çünkü. Hindi Zahra bu yıl hayatıma giren en güzel şeylerden biriydi. "Handmade" albümü ve İstanbul konseri de öyle.


Akbank 20. Caz Festivali boyunca süren (ve halen kaçırmamak için iki gününüz olan), Akbank Sanat'ın evsahipliği yaptığı sergi "The Rhythm of Istanbul / İstanbul'un Ritmi" ise, müzik ve görsel sanatları ses, ritim ve hareket ekseninde birleştirerek sundu bizlere. 18 Eylül - 30 Ekim aralığında süren sergi, Gisela Winkelhofer küratörlüğünde 6 uluslararası çağdaş sanatçıyı buluşturdu. Serginin en beğendiğim eserleri, Elisabeth Wallner'in kibritleri dans ettirdiği video çalışması "Metamorphosis" ve Peter Kogler'in şehir hayatını bilgisayarda tasarlanmış desenler ile özetlediği karıncalı çalışması oldu.

Akbank Sanat, yoğun bir Ekim ayından sonra, Kasım'da Piyano Günleri ve Akbank Oda Orkestrası Konserleri ile bizi sanatla buluşturmaya devam edecek.

Hiç yorum yok: