26 Kasım 2008

"Remember the 20th of November"

Yaklaşık bir hafta önce, 19 Kasım'ı 20 Kasım'a bağlayan geceyarısı; bilgisayarı başında oturup olağanüstü bir durum olmadıkça (ki çoğu zaman dersler olağanüstü bir durum kategorisine girmiyor) odasından çıkmayan yurdum (derken Sabancı Üniversitesi Yurtları) insanları DELİRDİ!

"20 Kasım 2008 Sabancı Üniversitesi Çıldırması" olayında rastladığım birkaç aktiviteyi okuyacak ve SU öğrencilerinin amaçsızlığına şaşıp kalacaksınız şimdi: Camlardan bağırmak, yağmurun altında yalınayak koşarak bağırmak, avaz avaz şarkı söylemek, çığlık atmak, odaların ışıklarını yakıp söndürmek, odalardan dışarıya lazer tutmak, odaların camlarından müzik yayını yapmak, gitar çalmak, elektro-gitar solosu atmak, saksafon çalmak, meşale yakmak, odalardan yakılan cisimleri aşağı atmak, odalardan aşağı tuvalet kağıdı ruloları atmak, halay çekmek, frizbi oynamak, uzun eşek oynamak, zıplamak, haykırmak, amaçsızca koşmak, stadyum tezahuratları yapmak... Favori sloganın rektörümüzden bizi diskoya götürmesini istemek olduğu kesin. En favori şarkılar ise "Çile Bülbülüm" ve "Fesufanallah"...


Son cümledeki iki şarkının sözlerini inceleyecek olursak, 20 Kasım vaka-i cinnetiyesinin bir sınav-ödev-ders protestosu olduğu yargısına varmak gayet mümkün. Diğer yandan olayın çıkış noktasının bununla hiç mi hiç alakası yok.

Etrafta dolaşıp duran ve bu olay gelenekselleşip 10 yıl sonra kökenleri tartışıldığında tekrardan -belki de daha abartılarak- dile gelecek olan şehir efsaneleri bir yana; olayın çıkış noktası oldukça basitti aslında. Literatüre "20 Kasım 2008 Sabancı Üniversitesi Çıldırması" olarak geçen vaka; kafası bir hayli dağılmış ve uçmuş olan, sayısı iddia edildiği gibi üç değil dört genç kızımızın kendini A2-A3-A4-A5 yurtları arasındaki boşluğa atarak bağırmalarından ve sonrasında olayın A1-A2-A5-A6 yurtları arasındaki boşluğa taşınmasından ibaret bir olay aslında...

(Efsaneleşmenin tatlı heyecanını sonsuza dek yaşamak isteyen dört kızımız ve kendilerine seyrici kalan iki arkadaşları ne yazık ki röportaj vermeyi reddettiler, ama burdan okul tarihine geçtikleri için kendileriyle gurur duyduğumu söylemek istiyorum.)


Peki 4 kızın çığlık atmasını, bu kadar büyüten neydi? Sanırım tartışılması gereken konu tam olarak bu. Her türlü hizmete birbiri ardına gelen zamlar bir tarafımızı ağrıtırken yapılan eylemlere bile koca okulda bir avuç insan katılırken yüzlerce insanı bir araya toplayan neydi?

Şehrin kilometrelerce uzağında bulunan üniversitemize hapsolan insanlar, 20 gündür parti yapılmamasının (ki eskiden dönemde bir parti anca görürdük, buna da şükür) da yarattığı enerji patlamasıyla; sınav haftasında böyle bir fırsat çıksın da delirelim diye bekliyorlardı sanırım. Sevgili arkadaşlarım arasında bulunan 4 hanım kızımızın çığlıklarını ve college-girl naralarını kaldıramayan üç-beş kişinin çık-çıklarına, "delirenlere saygı duyalım lütfen" kıvamında bir destekti belki de. "Asosyal olabiliriz, ama sosyalleşmek isteyenleri destekleriz." diyorlardı belki de.

Olay kesinlikle anarşinin, kaosun ve spontaneliğin ne kadar tutulduğunun; ruhsuz bir okulda bile "okul ruhu" denilen şeyin, beraberliğin yaratılmasında karmaşanın ve birdenbireliğin ne kadar önemli olduğunun bir sembolüydü Sabancı Üniversitesi öğrencileri için. "Neler oluyor lan, ne bu gürültü?" şeklinde öfkeyle odasından çıkıp, olay mahalline gittiği anda karşılaştığı manzaradan büyülenip amaçsızca bağırdığını söyleyen onlarca kişi tanıyorum.

Yurt binalarının içerisinde yapıldığı söylenen "yaptığınız disiplin suçudur" anonslarına ve -artık delil toplamak için mi, yoksa evde çocuklarına göstermek için mi bilinmez- cep telefonlarıyla olayı görüntüleyen güvenlik görevlilerine inat...

Her yıl aynı şeyin tekrarlanmasını ve okulumuzun artık bir ruha ve beraberliğe kavuşacak olmasını diliyor ve ekliyorum: "Remember the 20th of November!"

1 yorum:

alp dedi ki...

mükemmel...