2005 yılında iki filmde birden gösterdi yeteneğini Nurgül Yeşilçay. İlk olarak, Atıf Yılmaz'ın ölümünden önce çektiği son film "Eğreti Gelin"de, belediye reisinin 18 yaşındaki Ali'yi 'eğitmek' için ona eğreti gelin giden Kostak Emine'yi canlandırdı. Duruşuyla, konuşmasıyla, yürüyüşüyle, giydiği kıyafetleri üzerinde taşıyışıyla ve seksapeliyle dört dörtlük bir dönem oyunculuğu ve dört dörtlük bir performanstı.
Aynı yıl içindeki ikinci filmi ise 5 yönetmenin 5 İstanbul masalını anlattığı "Anlat İstanbul" oldu. Filmin "Uyuyan Güzel" sekansının kendini büyük babaannesi sanan Saliha'sıydı. Gencecik bedeninde yaşlı bir kadının ruhunu taşıyan bir oyunculuk sergiledi. 2005 yılındaki Antalya Altın Portakal Film Festivali'nden bu iki iddialı yapıma rağmen eli boş dönen Yaşilçay, kariyerine "Ezo Gelin" adlı televizyon dizisi ile devam etti.
2007 yılında yine iki ayrı filmde gördük onu. 2004 yılında evlendiği Cem Özer ile başrolleri paylaştığı "Adem'in Trenleri"nde sessiz ve gizemli bir kadını, Hacer'i oynadı. Empire dergisinin Ekim 2008 sayısındaki röportajında bu rol için "Menajerler senaryoda laf sayıyor. Adem'in Trenleri zamanında benim bir menajerim olsaydı, beni o filmde oynatmazdı. Oynatmazdı çünkü oradaki kız konuşmuyor." diyor. 'Sen sus hiçbir şey söyleme, sen sus da gözlerin konuşsun.' oyunculuğunda da gayet başarılı olduğunu kanıtlıyor.
Aynı yıl Avrupa'ya açılan Nurgül Yeşilçay, Fatih Akın'ın "Auf der Anderen Seite" (Yaşamın Kıyısında) filminde Ayten adlı terör örgütü üyesi bir genç kız rolündeydi. Magazin basını yüzünden yurtiçinde Patrycia Ziolkowska ile öpüştüğü sahneler başarıyla canlandırdığı asi kızdan daha çok konuşulsa da, yurtdışında özellikle bir repliği ile dikkatleri üzerine çekti bu film sayesinde: "Fuck the European Union ya!"
"Auf der Anderen Seite" sayesinde Cannes Film Festivali'nde kırmızı halıda yürüyen ve sarı elbisesiyle izleyenleri büyüleyen Yeşilçay, Empire'daki röportajında filmin Cannes'daki gösterimi hakkında şunları söylemiş: " 'Fuck the European Union!' repliği Canned'da olay oldu. Çok sordular 'Türkiye'de AB'ye böyle mi bakıyorlar?' diye. Ben de kıvırdım tabii, ne diyeyim!". Gerek Cannes, gerekse Antalya'da ilgileri üzerine çeken ve Cannes En İyi Senaryo ödülü dahil birçok ödül toplayan film bir yana; Yeşilçay hem bu filmdeki hem de "Adem'in Trenleri"ndeki performansına rağmen Antalya'dan eli yine boş döndü 2007 yılında.
Bu yıl ise Erden Kıral'ın "Vicdan" adlı filmiyle çıktı karşımıza. Filmin ilk bölümünde köy hayatından sıyrılmaya çalışırken kendini üç kişilik bir ilişkinin içinde bulan ve çocukluk arkadaşıyla yaşamaya başladığı güzel günleri bir kıskançlık krizi ile yitiren bir kadını oynadı. Filmin ikinci bölümünde İzmirli bir pavyon şarkıcısına dönüştü. Biraz magazinel bir şekilde dile getirmek gerekirse, 'iddialı rolü için türban bile taktı'.
Bana göre (ki yönetmeni de her röportajında 'Bu film oyuncularım olmasaydı bir b.ka benzemezdi.' demeye getiriyor) "Vicdan"ın çok iyi bir film olmasında oyuncuların payı çok büyük gerçekten. Her ne kadar Tülin Özen'in oyunculuğu çok daha göz kamaştırıcı olsa da filmde, Nurgül Yeşilçay da harikalar yaratıyor. Özellikle ikilinin bir tecahül-ü arifler silsilesi olan havadan sudan muhabbet sahnesi... Sözleriyle değil, gözleriyle döküyorlar birbirlerine olan öfkelerini. Akademi Ödülleri'nde çok tartışılan "Hakeden mi, sırası gelen mi?" sorusunu ulusal platformda aklıma getirdi bu yıl Nurgül Yeşilçay'ın aldığı Altın Portakal Ödülü. Sırası çoktan gelmiş bir yetenek olarak, hakettiği bir rolle aldı ödülünü sanırım. Gecikmeli gelen altınına espriyle yaklaşarak "Bu muydu yani?" dedi ve Sezen Aksu'ya orada bulunmadığı için teşekkür etmeyi de ihmal etmedi. (2005 ve 2007'de festivalde sahneye çıkan Sezen Aksu'nun Nurgül Yeşilçay'ın oyunculuğunu övmesi ve iki yıl da ödül alamamasını buna bağlamasından sonra bu yıl ödülü aldığında yaptığı bu espri basında oldukça fazla yer aldı.)
Nurgül Yeşilçay, şu sıralar Yılmaz Erdoğan'ın yönettiği "Bağ Bozumu" adlı filmin çekimleri ile meşgul. Asi, gizemli ve seksi rollerde her zaman karşımıza çıkacağından emin ve mutluyum.
7 yorum:
Çok güzel bir anlatım olmuş, Vicdan filminde galiba izmirli bir pavyon sanatçısını canlandırıyordu ikinci bölümde, ya da ben öyle anladım:).
aaa hakkaten. istanbul yazmışım :)
saol uyarı için.
güzel bir portre olmuş yanlız vicdan filminde tülin özenin abartılması bana çok anlamsız geliyor. doğaçlama sahnelerdeki performansı ve genel karakter yaratımı "berbat"tı kızın ya.nurgül 10 numaraydı ama.
yanlız şu "berbat" tabiriabartı geldi şimdi okuyunca.düzeltmek istedim
ama tülin özenin bu filmdeki "çok etkileyici" bulunan performansı bana göre oyunculuk limitiyle alakasızdı. sadece konuşmadığı sahnelerdeki anlamlı ifadelerinden ibaret,bir etkileyicilik söz konusu. geri kalanında hiç bir tutarlılık yoktu bana göre.en azından nurgülde gördüğüm karakterin her ayrıntısını yansıtacak kadar güçlü bir performans hiç değildi. ve doğaçlamalar...allahım kabustu ya o kadar yapmacık olunamaz.nurgül biraz daha iyi kotarmış o sahneleri de .
evet şimdi vicdanım rahat:)
çok güzel anlatmışın Nurgül Yeşilçay'ı Emre tebrik ediyorum. Oyunculuğunun yanında, çok düzgün bir aile hayatına sahip olması da bence çok büyük bir artı. Asmalı Konak gibi Türkiye Popüler Kültürü'nde deriin iz bırakan bir diziden sonra bile hiç bir zaman "Magazin Forever"lık bir durumu olmadı, olduysa da ben hatırlamıyorum açıkçası. Evli, çocuğu var ve ciddiyetle işini yapıyor. Bu yönü de takdire şayan diye düşünüyorum.
Bu "Bağ Bozumu" filmi olmadı daha sonra herhalde?
Hayır. Yılmaz Erdoğan ve ekibi bazı aksaklıklar sonucu bağ bozumu mevsimini kaçırdıkları için film ileriki bir tarihe ertelendi. Ama başka bir haber alamadım ben filmle ilgili, zamanı belli değil. Yalan oldu herhalde.
Yorum Gönder