Bir zamanlar falcılığından çok olgun bilgeliğiyle geleceğimi görmeyi başarmış bir kız, “Seneye yeni arkadaşların olacak ve şu anda arkadaşın olanların çoğunun aslında arkadaşın olmadığını anlayacaksın. Kendini artık yeni arkadaşlarının arasındaki yere ait hissedeceksin” demişti.
Eskiden her sabah süt içerdim. Gün içerisinde de tekrarlanırdı bu birkaç defa. Kokusundan nefret edip görmeye dayanamayanların aksine boğazıma dikerdim seve seve. Sabahları derse geç kalmak üzere rötarlı bir uyanış yaşadıysam yanıma alır; defterime o günün tarihini atarken sağ elimle, sol elimle de süt kutusunu tutardım. HIST191 ve HIST192 derslerinin vazgeçilmezi olmuştu bu ritüel, YBF amfisinin kapısındaki yiyecek ve içecekle girmenin yasak olduğunu belirten tabelaya inat.
Bir de çikolata vardı. Çikolatalar... Çoğu zaman yaşıma aldırmadan her açışımda bir çocuk gibi sevindiğim Kinder Sürpriz, vazgeçemezcesine Nutella ve istisnasız her seçimde sütlü çikolatalar. Çocuksu ve saftı çikolata aşkım o zamanlar. Arada sırada liseden kalma bir alışkanlıkla tüketilen portakallı çikolatalar vardı bir de o değişik tatlarıyla. Ve bir de beyaz çikolatalar vardı. Çikolata... Gelecekte ne kadar çok tüketeceğimden habersiz, sevgi göstergesi olarak hediye edilmiş bir tane beyaz çikolata.
Geçen zamansa, yeni dostlar getirdi bana. Vazgeçemediğim, her gün daha da bağlandığım ve eskilerin yerine koymaktan kendimi alamadığım.
Geçen zamansa, yeni dostlar getirdi bana. Vazgeçemediğim, her gün daha da bağlandığım ve eskilerin yerine koymaktan kendimi alamadığım.
Artık kahve vardı. Her anımda, her saniyemde... Her içişimde daha da bağlandığım, her içişimde daha da vazgeçilmezim olan... Farklı tatlar vaat eden ve hiçbir zaman vaatlerini öylesine bırakıp gitmeyen... Bir Türk Kahvesi kadar geleneksel, bir frappucino kadar mutlu edici, bir caffe mocha kadar tatlı, bir nescafe kadar şirin... Bazen bir cappucino kadar dişi, bazen bir espresso kadar erkek ve daima bir caffe latte kadar çocuksu. MATH203 derslerinde FASS G062’yi dolduran o yoğun koku, proje sabahlamalarında kafamı düşmekten kurtaran o koku; sadece derslerde değil geceleri de uyumamak için ideal bir ilaç haline geliyordu gün be gün. Yılların işkencesi ders çalışma aktivitesi, kolaylaşıyordu onunla. Ve yalnızca uyumamak için değil, gündüzleri daha da uyanmak için onunla olmak geliyordu içimden her geçen gün. Gündüzler de onu tadacağım anı düşünmekle akıp gidiyordu.
Her sabah içtiğim sütse artık bir vazgeçilmez değil, arada-sırada tadılarak nostaljik bir sevincin kırıntılarını hatırlatan bir tada dönüşmüştü. Çoğu zamansa kahvenin yanında tüketilen bir zorunluluk halini almıştı aslında.
Artık alkol vardı. Eskiden anketlerdeki potansiyel bir “ne kadar sıklıkla alkol tüketiyorsunuz?” sorusuna muhtemelen “Ayda bir” seçeneğini işaretleyecek olan bu beden, artık “Haftada bir”e terfi ettirmişti kendini. Her gün bir yenisi geldi. Bira ve şaraptan ibaret alkol repetuarım; rakı, vodka, tekila ve cinin en güzel formatlarıyla tanıştı. Biralar Darklaştı, tekilalar shotlardan taştı. Yeni dost alkol yanında mutluluğu getirdi, onunla olduğum zamanlarda geçmişi ve geleceği daha az düşünmemi sağlayan bir Carpe Diem Dopingi halini aldı. Beynimse her haftasonu onlarla olmak için can attı, tavukluğunu aşıp geç yatılan gecelere kollarını açtı. Ben onun hücrelerini öldürdükçe yeni dostumla, o bana onları hatırlattı. Alkol, “ortama-uyum-sağlamak-için-zorla-alınan” keyif verici bir sıvıdan, “zevkle-alınan-çünkü-ihtiyaç-duyulan” bir dosta dönüştü. Hiçbirinin bir farkı yoktu aslında diğerinden; hepsi bira kadar masum, şarap kadar elit, rakı kadar efkarlı, vodka kadar genç ve tekila kadar çılgındı. Fakat en büyük ortak yanları sonralarında ayılmak için kahve içilmesi gerektiği gerçeğiydi.
Sütün aksine çikolataysa hep hayatımda kaldı. Sadece çocuksuluğunu yitirip olgunlaştı. Artık yalnızca sütlü değil, kahverenginin her tonunda, çeşit çeşit ve tat tattı. Bir Belçika Çikolatasının orgazmik keyfini veriyordu artık her biri ağızda eridikçe. Her birini tüketmeye alıştıkça ortalarındaki portakal, fındık, krokan, fıstık, badem ya da krema daha da belirginleşiyordu. Beyaz ve portakallı çikolataların bir araya geldiği yeni tatlar, lise ve üniversite yıllarının ağzımda bıraktığı izlerini bir araya getirircesine yeni paketlerde sunuluyordu ve ben her geçen gün daha fazla tüketmeye başlıyordum onları.
Ve tabii bir de sütlü çikolatanın aksine muhtemelen bulunması daha zor, ama kesinlikle kalitesi daha yüksek alkollü çikolatalar ve kahveli çikolatalar vardı...
Her sabah içtiğim sütse artık bir vazgeçilmez değil, arada-sırada tadılarak nostaljik bir sevincin kırıntılarını hatırlatan bir tada dönüşmüştü. Çoğu zamansa kahvenin yanında tüketilen bir zorunluluk halini almıştı aslında.
Artık alkol vardı. Eskiden anketlerdeki potansiyel bir “ne kadar sıklıkla alkol tüketiyorsunuz?” sorusuna muhtemelen “Ayda bir” seçeneğini işaretleyecek olan bu beden, artık “Haftada bir”e terfi ettirmişti kendini. Her gün bir yenisi geldi. Bira ve şaraptan ibaret alkol repetuarım; rakı, vodka, tekila ve cinin en güzel formatlarıyla tanıştı. Biralar Darklaştı, tekilalar shotlardan taştı. Yeni dost alkol yanında mutluluğu getirdi, onunla olduğum zamanlarda geçmişi ve geleceği daha az düşünmemi sağlayan bir Carpe Diem Dopingi halini aldı. Beynimse her haftasonu onlarla olmak için can attı, tavukluğunu aşıp geç yatılan gecelere kollarını açtı. Ben onun hücrelerini öldürdükçe yeni dostumla, o bana onları hatırlattı. Alkol, “ortama-uyum-sağlamak-için-zorla-alınan” keyif verici bir sıvıdan, “zevkle-alınan-çünkü-ihtiyaç-duyulan” bir dosta dönüştü. Hiçbirinin bir farkı yoktu aslında diğerinden; hepsi bira kadar masum, şarap kadar elit, rakı kadar efkarlı, vodka kadar genç ve tekila kadar çılgındı. Fakat en büyük ortak yanları sonralarında ayılmak için kahve içilmesi gerektiği gerçeğiydi.
Sütün aksine çikolataysa hep hayatımda kaldı. Sadece çocuksuluğunu yitirip olgunlaştı. Artık yalnızca sütlü değil, kahverenginin her tonunda, çeşit çeşit ve tat tattı. Bir Belçika Çikolatasının orgazmik keyfini veriyordu artık her biri ağızda eridikçe. Her birini tüketmeye alıştıkça ortalarındaki portakal, fındık, krokan, fıstık, badem ya da krema daha da belirginleşiyordu. Beyaz ve portakallı çikolataların bir araya geldiği yeni tatlar, lise ve üniversite yıllarının ağzımda bıraktığı izlerini bir araya getirircesine yeni paketlerde sunuluyordu ve ben her geçen gün daha fazla tüketmeye başlıyordum onları.
Ve tabii bir de sütlü çikolatanın aksine muhtemelen bulunması daha zor, ama kesinlikle kalitesi daha yüksek alkollü çikolatalar ve kahveli çikolatalar vardı...
2 yorum:
beyaz ve portakallı çikolatalar yok artık
ama beyaz çikolata hep burada...
yerim ben o beyaz çikolatayı. =)
Yorum Gönder