26 Kasım 2008
"Remember the 20th of November"
19 Kasım 2008
"Güneşin Oğlu" ve Alamet-i Farikaları
-aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
Ülkü Tamer
15 Kasım 2008
4 Şarkıda "Issız Adam"
Yönetmenin film hakkında konuşurken sıkça söylediği gibi; yemekler, anneler, eski şarkılar ve aşk üzerine bir filmdi "Issız Adam".
Aşk üzerine olduğu zaten aşikar.
Kahramanımız Alper'in lüks bir restoran sahibi, yemekle felsefe yapabilecek ve şaraptan anlayan bir aşçı olduğu göz önünde bulundurulursa filmin yemeklerle ilgili olmasına da şaşmamak gerek. "Ratatouille"u hatırlatan gurme eleştirmen sahnesi ve müşteriler ve personelle yakalanan mizah açısından oldukça hoştu bu ilgi.
Filmin ikinci yarısında devreye giren anneler kısmı ise özellikle erkek izleyiciler için altın bir kuralı görselleştirir nitelikteydi: Asla annenize bağırmayın.
Filmin eski şarkılarla ilgili olan kısmı ise, tam olarak bu yazının yazılma nedeni.
Çağan Irmak, filmin senaryosunu şarkıların üzerine kurmuş resmen. Müziği iyi kullanan filmlere hayranımdır ve tam olarak hayran olacağım bir şekilde kullanılmıştı "Issız Adam"daki her bir şarkı.
Michel Fugain - Une Belle Histoire: 1942 doğumlu sanatçının 1972 tarihli bu şarkısının "C'est un beau romain / C'est une belle histoire" sözlerini, Ada ve Alper'in 'tanışmaya çalıştıkları' anlarda başlıyoruz duymaya. Galatasaray'ın arka sokaklarında Ada'nın peşinden koşan Alper'in, hayatlarının başlamak üzere olan kısmından habersiz iki çocuktan farksız olduğunu ima ediyor. İleride olacakları bilmeyen (ama Fransızca bilen) seyirci için, filmin geri kalanına bir hazırlık ve giriş kıvamında. Güzel bir romanın, güzel bir hikayenin ve bu romanın/hikayenin kaderlerinden habersiz kahramanları üzerine...
Semiramis Pekkan - Bana Yalan Söylediler: Semiramis Pekkan'ın 1974 tarihli 45liğinden yadigar, Fikret Şeneş'in sözlerini yazdığı bu şarkı; plak koleksiyoncusu olan Alper'in dinlediği şarkılardan biri olarak çıkıyor karşımıza. "Bana yalan söylediler / Bana yalan söylediler / Kaderden bahsetmediler" sözleriyle...
Nil Burak - Yalnızım Ben: Ada, Alperle olan ilk randevusunda bir plak hediye ediyor ona. Nil BUrak'ın 1979 tarihli "Benim Adım Şarkıcı" albümü bu. Ve dinlediğimiz şarkı, sanatçının 1978 tarihli 45liğinde de yer almış olan "Yalnızım Ben" oluyor. Alper'in yalnızlığını, kendi kendine yarattığı mutsuz dünyasını anlamayanlar için avaz avaz bağırıyor. Ve "Dinle" diyor Alper Ada'ya, dinlediğinin ne kadar gerçek, CD kayıtlarından ne kadar farklı olduğunu anlatabilmek için.
"Sen karda donuyorsun. Uyumak tatlı geliyor ama aslında ölüyorsun."
10 Kasım 2008
MTV Avrupa Müzik Ödülleri 2008
9 Kasım 2008
Avrupa'nın En İyisi: Emre Aydın
2006 sonbaharında televizyonda "Afili Yalnızlık"ın Şebnem Dönmez'li klibini gördüğümde; şarkıya da yorumuna da, klibine de hayran kalmış ve "Afili Yalnızlık"ı 'ilk dinlediğimde en çok etkilendiğim şarkılar' arasına sıkıştırıvermiştim.
"Afili Yalnızlık", 2002'de 'Sing Your Song' yarışmasını kazanan 6. Cadde'den ayrılma kararı aldıktan sonra çıkardığı ilk solo albümüydü Emre Aydın'ın. Albümle aynı adı taşıyan (ve yukarıda bahsettiğim gibi benim de kendisiyle tanışmamı sağlamış olan) şarkı "Afili Yalnızlık" ve narsizm ve yalnızlık temalı klibi sayesinde 2006-2007 yıllarında dağıtılan tüm yerli müzik ödüllerini başta "En İyi Çıkış Yapan Sanatçı" ve "En İyi Şarkı" kategorisinde olmak üzere silip süpürmüştü.
"Afili Yalnızlık" albümünde yer alan 10 şarkının 9'unun söz ve müzikleri kendine aitti. Gerçekten de en afilisinden bir yalnızlığı anlatıyordu albüm. Bazen duygusal, bazen damardan laflarla... "Git, gideceksen bekleme" gibi, "Tamam yeter her şey istediğin gibi olsun / Tamam, ben zaten öldüm, kalan sağlar senin olsun" gibi, "Belki bir gün özlersin" gibi... "Afili Yalnızlık"ın müzik altyapısı olarak da olduça başarılı bir albüm olmasını ise; Gripin, Manga ve Vega gibi gruplardan müzisyenlerle çalışmış olmasına fazlasıyla borçlu Emre Aydın. Albümün videoları ise, "Afili Yalnızlık", "Kim Dokunduysa Sana", "Git" ve "Belki Bir Gün Özlersin" parçalarına çekildi.
Albüm çıktıktan sonraki iki sene süresince çıkışına devam etti Emre Aydın, ve hala da ediyor. Gripin ile "Sensiz İstanbul'a Düşmanım" düeti ve Teoman'ın tribute albümü "Söz-Müzik Teoman"da en güzel Teoman şarkılarından "Sürpriz"i yorumlamasından sonra MTV Avrupa Müzik Ödülleri yolculuğu başladı. Hadise, Hande Yener, Hayko Cepkin ve Sagopa Kajmer'i sollayarak "EMA Best Turkish Act" seçildikten sonra; 6 Kasım'da Liverpool'da MTV European Music Awards "Best European Act" dalında yarışan 5 adayın arasına da girmeyi başardı Emre Aydın. İngiliz Leona Lewis, İtalyan Finley, Rus Dima Bilan, İsrailli Shiri Maimon'u geçerek Avrupa'nın en iyisi seçildi.
"Hiç kuraya girmeden hep kısa çöpü çeken" o yalnız adamı geride bıraktığını görüyor, "oyununun en güzel yerinde zil çalmamasını" ve hiç bir zaman "öyle" olmamasını umuyorum. Tebrikler sevgili adaşım :)
4 Kasım 2008
En İyi Filmler: 2007
(Oscar, En İyi Orijinal Senaryo Adayı)
2 Kasım 2008
"İkinci Bahar"dan "Altın Portakal"a Nurgül Yeşilçay
2005 yılında iki filmde birden gösterdi yeteneğini Nurgül Yeşilçay. İlk olarak, Atıf Yılmaz'ın ölümünden önce çektiği son film "Eğreti Gelin"de, belediye reisinin 18 yaşındaki Ali'yi 'eğitmek' için ona eğreti gelin giden Kostak Emine'yi canlandırdı. Duruşuyla, konuşmasıyla, yürüyüşüyle, giydiği kıyafetleri üzerinde taşıyışıyla ve seksapeliyle dört dörtlük bir dönem oyunculuğu ve dört dörtlük bir performanstı.
Aynı yıl içindeki ikinci filmi ise 5 yönetmenin 5 İstanbul masalını anlattığı "Anlat İstanbul" oldu. Filmin "Uyuyan Güzel" sekansının kendini büyük babaannesi sanan Saliha'sıydı. Gencecik bedeninde yaşlı bir kadının ruhunu taşıyan bir oyunculuk sergiledi. 2005 yılındaki Antalya Altın Portakal Film Festivali'nden bu iki iddialı yapıma rağmen eli boş dönen Yaşilçay, kariyerine "Ezo Gelin" adlı televizyon dizisi ile devam etti.
2007 yılında yine iki ayrı filmde gördük onu. 2004 yılında evlendiği Cem Özer ile başrolleri paylaştığı "Adem'in Trenleri"nde sessiz ve gizemli bir kadını, Hacer'i oynadı. Empire dergisinin Ekim 2008 sayısındaki röportajında bu rol için "Menajerler senaryoda laf sayıyor. Adem'in Trenleri zamanında benim bir menajerim olsaydı, beni o filmde oynatmazdı. Oynatmazdı çünkü oradaki kız konuşmuyor." diyor. 'Sen sus hiçbir şey söyleme, sen sus da gözlerin konuşsun.' oyunculuğunda da gayet başarılı olduğunu kanıtlıyor.
Aynı yıl Avrupa'ya açılan Nurgül Yeşilçay, Fatih Akın'ın "Auf der Anderen Seite" (Yaşamın Kıyısında) filminde Ayten adlı terör örgütü üyesi bir genç kız rolündeydi. Magazin basını yüzünden yurtiçinde Patrycia Ziolkowska ile öpüştüğü sahneler başarıyla canlandırdığı asi kızdan daha çok konuşulsa da, yurtdışında özellikle bir repliği ile dikkatleri üzerine çekti bu film sayesinde: "Fuck the European Union ya!"
"Auf der Anderen Seite" sayesinde Cannes Film Festivali'nde kırmızı halıda yürüyen ve sarı elbisesiyle izleyenleri büyüleyen Yeşilçay, Empire'daki röportajında filmin Cannes'daki gösterimi hakkında şunları söylemiş: " 'Fuck the European Union!' repliği Canned'da olay oldu. Çok sordular 'Türkiye'de AB'ye böyle mi bakıyorlar?' diye. Ben de kıvırdım tabii, ne diyeyim!". Gerek Cannes, gerekse Antalya'da ilgileri üzerine çeken ve Cannes En İyi Senaryo ödülü dahil birçok ödül toplayan film bir yana; Yeşilçay hem bu filmdeki hem de "Adem'in Trenleri"ndeki performansına rağmen Antalya'dan eli yine boş döndü 2007 yılında.
Bu yıl ise Erden Kıral'ın "Vicdan" adlı filmiyle çıktı karşımıza. Filmin ilk bölümünde köy hayatından sıyrılmaya çalışırken kendini üç kişilik bir ilişkinin içinde bulan ve çocukluk arkadaşıyla yaşamaya başladığı güzel günleri bir kıskançlık krizi ile yitiren bir kadını oynadı. Filmin ikinci bölümünde İzmirli bir pavyon şarkıcısına dönüştü. Biraz magazinel bir şekilde dile getirmek gerekirse, 'iddialı rolü için türban bile taktı'.
Bana göre (ki yönetmeni de her röportajında 'Bu film oyuncularım olmasaydı bir b.ka benzemezdi.' demeye getiriyor) "Vicdan"ın çok iyi bir film olmasında oyuncuların payı çok büyük gerçekten. Her ne kadar Tülin Özen'in oyunculuğu çok daha göz kamaştırıcı olsa da filmde, Nurgül Yeşilçay da harikalar yaratıyor. Özellikle ikilinin bir tecahül-ü arifler silsilesi olan havadan sudan muhabbet sahnesi... Sözleriyle değil, gözleriyle döküyorlar birbirlerine olan öfkelerini. Akademi Ödülleri'nde çok tartışılan "Hakeden mi, sırası gelen mi?" sorusunu ulusal platformda aklıma getirdi bu yıl Nurgül Yeşilçay'ın aldığı Altın Portakal Ödülü. Sırası çoktan gelmiş bir yetenek olarak, hakettiği bir rolle aldı ödülünü sanırım. Gecikmeli gelen altınına espriyle yaklaşarak "Bu muydu yani?" dedi ve Sezen Aksu'ya orada bulunmadığı için teşekkür etmeyi de ihmal etmedi. (2005 ve 2007'de festivalde sahneye çıkan Sezen Aksu'nun Nurgül Yeşilçay'ın oyunculuğunu övmesi ve iki yıl da ödül alamamasını buna bağlamasından sonra bu yıl ödülü aldığında yaptığı bu espri basında oldukça fazla yer aldı.)
Nurgül Yeşilçay, şu sıralar Yılmaz Erdoğan'ın yönettiği "Bağ Bozumu" adlı filmin çekimleri ile meşgul. Asi, gizemli ve seksi rollerde her zaman karşımıza çıkacağından emin ve mutluyum.