29 Ocak 2011

43. SİYAD Ödülleri Adayları

Türk Sinemasının tek eleştirmen birliği ödülü SİYAD Ödülleri'nin 43. adayları açıklandı. 2010 boyunca vizyona giren 66 filmden 15'inin adaylıkları bölüştüğü ödüller, 24 Şubat gecesi sahiplerini bulacak.

Seren Yüce'nin Venedik Film Festivali'nden Genç Aslan Ödülü ile döndüğü ilk-filmi "Çoğunluk", 10 adaylıkla yılın en iddialı filmi olarak görülüyor. Onu, 9 adaylıkla Reha Erdem'in fantastik hikayesi "Kosmos", 7 adaylıkla Semih Kaplanoğlu'nun Altın Ayı'lı filmi "Bal" ve 6 adaylıkla Onur Ünlü'nün "Beş Şehir"i izliyor. "Bahtı Kara"nın bu filmlerin yanı sıra En İyi Film adayları arasında yer alması ise oldukça sürpriz bir durum. Aday listesinde "Av Mevsimi", "Ejder Kapanı", "Yahşi Batı", "Ses" ve "Eyvah Eyvah" gibi filmlerin de yer bulabilmiş olması, hem SİYAD'ın popüler yapımlara olan bakışının değişmeye başladığının, hem de popüler yapımların kalitesinin 2010'da gerçekten arttığının bir göstergesi.

Tüm adaylar şöyle:

En İyi Film:
Bahtı Kara / Bal / Beş Şehir / Çoğunluk / Kosmos

En İyi Yönetmen:
Reha Erdem (Kosmos) / Semih Kaplanoğlu (Bal) / Theron Patterson (Bahtı Kara) / Onur Ünlü (Beş Şehir) / Seren Yüce (Çoğunluk)

En İyi Senaryo:
Bal / Beş Şehir / Çoğunluk / Kavşak / Kosmos

En İyi Erkek Oyuncu:
Tansu Biçer (Beş Şehir) / Güven Kıraç (Kavşak) / Bartu Küçükçağlayan (Çoğunluk) / Reha Özcan (Bahtı Kara) / Sermet Yeşil (Kosmos)

En İyi Kadın Oyuncu:
Demet Akbağ (Eyvah Eyvah) / Sezin Akbaşoğulları (Kavşak) / Sevinç Erbulak (Prensesin Uykusu) / Esme Madra (Çoğunluk) / Türkü Turan (Kosmos)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu:
Erdal Beşikçioğlu (Bal) / Genco Erkal (Prensesin Uykusu) / Volga Sorgu (Kara Köpekler Havlarken) / Settar Tanrıöğen (Çoğunluk) / Cem Yılmaz (Av Mevsimi)

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu:
Yeşim Ceren Bozoğlu (Bahtı Kara) / Ceyda Düvenci (Ejder Kapanı) / Nihal Koldaş (Çoğunluk) / Selen Uçer (Büyük Oyun) / Nurcan Ülger (Pus)

En İyi Görüntü Yönetmeni:
Florent Herry (Kosmos) / Uğur İçbak (Av Mevsimi) / Barış Özbiçer (Bal) / Barış Özbiçer (Çoğunluk) / Ercan Özkan (Pus)

En İyi Müzik:
Alp Erkin Çakmak, Barış Diri (Kara Köpekler Havlarken) / Tamer Çıray (Av Mevsimi) / Herve Guyader, Reha Erdem (Kosmos) / Cenap Oğuz (Beş Şehir) / Selim Demirdelen (Kavşak)

En İyi Kurgu:
Bal / Beş Şehir / Çoğunluk / Kavşak / Kosmos

En İyi Sanat Yönetimi:
Bal / Çoğunluk / Kosmos / Ses / Yahşi Batı

26 Ocak 2011

10. !f İstanbul Uluslarası Bağımsız Fİlmler Festivali'ne Doğru...

AFM'nin bu yıl 10. yaşını kutlayacak olan, sınır tanımayan bağımsız filmler festivali !f, 17-27 Şubat tarihleri arasında İstanbul'da, 2-6 Mart tarihleri arasında ise Ankara'da sinemaseverler ile buluşacak. Bugün düzenlenen toplantı ile basına tanıtılan ve harikulade programı afişe edilen festivalde bizi bu yıl da birçok sürpriz bekliyor. Festivalin En İlham Verici Film'i seçen bölümü "Keş!f"in yanısıra; "Hit Filmler", "Ne Kadar Gerçek O Kadar Kurgu", "Y-eni Kuşak", "Retrospekt!f", "Sesli Yaşam", "Fantastik Filmler", "Dünyanın Çivisi", "Açılıma Devam!", "Gökkuşağı Filmler", "!f Kült", "!f Bonus" ve "Nöbetçi Sinema" bölümler arasında bulunuyor.

Tanıtımını "!f İstanbul 10 Yıldır Mahallede" sloganı, dev bir sümüklüböcek ve başarılı bir video ile yapan festivalde aşağıda bulabileceğiniz birçok yenilik ve güzellik bulunmakta. Sevindirici bir gelişme olarak Maçka Gmall sinemasının da salonlar arasına katıldığını, fakat bu ve diğer tüm güzel gelişmeleri dengelemek için zaten fazla olan bilet fiyatlarının daha da arttığını da söylemek lazım.

İşte !f'inize yarayacak birkaç bilgi:

- Bir Sundance projesi olarak dünyanın 12 şehrinde yürütülen "Film Forward: Kültürel Diyaloğu Geliştirmek", Sundance ekibinin ve Hollywood senaristlerinin İstanbul'a gelmesini; sunum, panel ve atölye çalışmaları düzenlemesini sağlayacak.

- Efsane yönetmen Alejandro Jodorowsky, 1989 yapımı filmi "Santa Sangre"nin yenilenmiş kopyasının ilk gösterimi için !f kapsamında İstanbul'da olacak.

-
“!f ²: İstanbul’dan Canlı" projesi, bu yıl 23 şehirde gerçekleşecek.

- Bu yıl 4. kez düzenlenen yarışma bölümü "Keş!f"te gösterilecek filmler arasında İlksen Başarır'ın "Atlıkarınca"sının yanısıra "22nd of May" (K.Mortier), "Four Times" (F.Frammartino), "Nummioq (T.Bech & O.Rosing), "Our Day Will Come" (R.Gavras), "Pál Adrienn" (Á.Kocsis), "R" (M.Noer & T.Lindholm) ve "We Are What We Are" (J.M.Grau) bulunuyor.

- Retrospekt!f bölümünde geçtiğimiz 10 yılın en beğenilen filmleri gösterilecek: "24Hour Party People", "Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi", "Donnie Darko", "No One Knows About Persian Cats" ve "Wristcutters: A Love Story". -

- Festival programında 10 dalda Oscar adayı "True Grit", 5 dalda Oscar adayı "Black Swan", 4'er dalda Oscar adayı olan "Winter's Bone" ve "Kids Are All Right", 1 dalda Oscar adayı "Animal Kingdom", En İyi Belgesel dalında Oscar adayı olan "Inside Job" ve "GasLand" bulunuyor. (Bu filmlerin çoğu tahmin ettiğiniz gibi Hit Filmler arasında.)
Yine programda Grönland (Nuummioq), Arjantin (Carancho), Irak (Son of Babylon) ve Japonya'nın (Confessions) Oscar aday adayı olan filmleri de yer alıyor.

- Xavier Dolan ("Les amours imaginaires") ve Tom Tykwer'ın ("3") en son filmleri ve Ejderha Dövmeli Kız serisinin son filmi "Arı Kovanına Çomak Sokan Kız" da Hit Filmler arasında yer alıyor.

- Sevilen bölüm "Gökkuşağı Filmler"in bombası ise Bruce Le Bruce imzalı, çokça tartışılan eşcinsel zombi filmi "L.A.Zombie"

Önerilerime gelince:
1. Les amours imaginaires
2. Black Swan
3. Kids Are All Right
4. Winter's Bone
5. Atlıkarınca
6. Nuummioq
7. Inside Job
8. Animal Kingdom
9. True Grit
10. L.A.Zombie

25 Ocak 2011

2010'un Görmezden Gelinenleri

Oscar adaylarının açıklanması ile, birçoğumuz tarifsiz sevinçlere bürünüp çığlıklar atarken, aynı birçoğumuz aynı zamanda "Akademi'ye kafam girsin!" serzenişlerinde de bulundu bugün bol bol. Onlardan biri olarak, her yıl gelenekselleşmiş olan bu anma tablosunu sizlerle paylaşıyorum. İşte, bu yıl Akademi'nin görmezden geldiği güzellikler:

1. Christopher Nolan, En İyi Yönetmen, "Inception".
Tam anlamıyla deja-vu. İki yıl önce "Dark Knight" fırtınası eserken Nolan'ı ve filmini aday göstermeme rezilliğini sergileyen Akademi, film için çareyi buldu ve aday sayısını 10'a yükseltti. Fakat yönetmen adayları halen 5 kişiden oluşmakta. Ve "Inception" ile hayaller aleminde seyircisini yolculuğa çıkaran, yarattığı dünya ile büyüleyen Christopher Nolan, yönetmen olarak değil, yalnızca senarist ve yapımcı olarak aday gösterildi bu yıl. Acımız büyük. Kınıyoruz.

2. Andrew Garfield, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, "Social Network".
Jesse Eisenberg'in genç yaşta aldığı En İyi Erkek Oyuncu adaylığının sevindiriciği bir yana, kanımca "Social Network"ün en iyi oyuncusu olan Andrew Garfield, adaylar arasında yer alamadı. Akademi'nin ansızın bağımsız sinemayı fazlaca sevmesi sonucu "Winter's Bone"daki rolü ile adaylar arasına sızan John Hawkes, Garfield'ı yerinden etti. Oyuncunun Spider-Man kostümü içindeki ilk görüntülerinin oylama sırasında yayınlanmış olmasının etkisini ise tabii ki hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

3. "Inception", En İyi Kurgu.
Böyle durumlara halk arasında kısaca ÇÜŞ diyoruz. Farklı rüyalar arasındaki geçişler, karmaşık bir hikayeyi kesip biçip anlaşılır halde kurgulamak ve o açılış; iyi bir kurgucu ister kuşkusuz. Fakat Akademi tercihini farklı filmlerden yana kullandı. Hoş, "127 Hours" ya da "Social Network" dışarıda kalsa, muhtemelen aynı şekilde şikayet ediyor olacaktım.

4. "Burlesque", En İyi Orijinal Şarkı, "You Haven't Seen the Last of Me".
Artık Altın Küre alan şarkının Oscar'a aday bile olamaması neredeyse gelenek haline gelmeye başladı. (Sözüm geçen yıldan dışarı.) Muhtemelen çok kötü bir film olan "Burlesque"i bu dalda bile aday gösterip ilgi odağı olmasına neden olmak istemedi Akademi. Fakat Cher'in seslendirdiği "You Haven't Seen the Last of Me" gerçekten güzel bir şarkıydı. 4 yerine 5 aday göstermeyi tercih edip, gayet de ekleyebilirlerdi.

5. "Waiting for Superman", En İyi Belgesel.
En İyi Film dalındaki ödül tartışmaları sürmekteyken, sessiz ve derinden birçok En İyi Belgesel ödülü alan "Waiting for Superman", bununla da kalmamış 4 yıl önceki "Inconvenient Truth" gibi kısalisteye kalabilecek orijinal bir şarkı kullanarak da dikkat çekmişti.

6. "Despicable Me" / "Tangled", En İyi Animasyon.
Bu iki animasyon arasındaki rekabet, geçtiğimiz yılki gibi 16 uzun metraj animasyonun var olduğu ve bu nedenle 5 adayın bulunduğu bir yılda geçse; muhtemelen kaybeden bir taraf olmayacaktı adaylık konusunda. Fakat söz konusu 3 aday olunca, oylar bölündü; "Toy Story 3" ve "How to Train Your Dragon"dan arda kalan 3. yeri Avrupalı kardeş kaptı.

7. Robert Duvall, En İyi Erkek Oyuncu, "Get Low".
2009'daki Film Festivallerinden beri konuşulagelen, en çok da Robert Duvall'ın oyunculuğu ile dikkat çektiği söylenen (şu sıralar ülkemizde vizyonda izlenebilecek) "Get Low", 2009'dan 2010'a ertelenmiş olsa da yine eli boş döndü Oscar yarışından. Buna en çok üzülense muhtemelen adaylığı en olası olan Robert Duvall oldu.

8. Scott Pilgrim vs. the World, En İyi Görsel Efektler, "Inception".
İşi bilenler de, bilmeyenler de "Scott Pilgrim vs. the World" gibi iddiasız ve şirin (Michael Cera oynuyor daha ne) bir filmin En İyi Görsel Efekt kısalistesine, sonra da son 7'ye kalışına sevinmişlerdir tahminimce. Bu yıl 3 yerine 5 adayın bulunması ise, filmin şansını çok çok artırmıştı. Yine de yetmedi. Zaten "TRON: Legacy" bile bu dalda aday olamadıysa kim ne etsindi.

9. "Shutter Island",
En İyi Sanat Yönetimi .
Martin Scorsese imzalı olmasına rağmen, filmin ana kategorilerdeki adaylık ihtimalleri çoktan yok olmuştu. Fakat filmin olağanüstü setleri ile bir adaylık şansı olduğu konuşulmaya devam ediyordu. "Shutter Island", yerini "Harry Potter and the Deathly Hallows Part 1"e kaptırdı.

10. "Black Swan", En İyi Orijinal Senaryo.
Darren Aronofsky, bugüne kadar kıymeti Akademi tarafından bilinmemiş yönetmenlerden olsa da, bu yıl hem kendisinin, hem filminin hem de başrol oyuncusunun aday gösterilmesi ve en iddialı adaylar arasında yer alması bile yeter aslında. Fakat böylesine bir filmin, hele ki uyarlama değil orijinal bir senaryoya sahipken senaryosu ile aday gösterilmemesi pek anlaşılabilir değil. Akademi, tercihini "Another Year"dan yana kullandı. (Zaten Mike Leigh filmlerinin en güçlü yanı olan senaryoları, ona hep bu dalda adaylık getirir oldu son yıllarda. (bkz. Happy-Go-Luck, Vera Drake, Topsy-Turvy...))

83. Oscar Adayları

2010 yılı filmlerinin son yıllara göre oldukça kaliteli ve olağanüstü oluşu aylardır konuşulan bir durum. Bu durumun Oscar yarışının kızıştığı şu günler gelip çattığında da birçok sorunu ve birçok çok-dalda-aday-filmi beraberinde getireceğini de biliyorduk. Bugün Akademi, 83. kez adaylarını açıkladı. Ve karşımıza çıkan tablo her zamanki gibi tahmin edilebilenler ve edilemeyenler ile, sürprizler ve hayalkırıkları ile dolu; fakat her ne olursa olsun iyi filmlerin geçit töreni niteliğinde...

Geçtiğimiz yıl uzun zamandır ilk kez uygulanan 10 En İyi Film Adayı konseptine bu yıl da devam eden Akademi, geçtiğimiz yılın aksine çok iyi bir Top 10 oluşturdu. Bunu sadece kişisel görüşlerimi belirterek söylemediğimi, listede bulunan 10 filmin de en az 4 dalda aday gösterilişinden anlıyoruz. (Geçtiğimiz yıl "Blind Side" ve "A Serious Man" En İyi Film haricinde yalnızca birer dalda aday gösterilmişti.) Tom Hooper imzalı ve geçtiğimiz günlerde PGA Ödülü'nü kazanarak herkesi şaşırtan "King's Speech", 12 dalda Oscar adayı olarak en çok adaylık elde eden film oldu. Onu, 10 adaylıkla Coenler'in "True Grit"i, 8'er adaylıkla yılın gözbebeği "Social Network" ve Nolan harikası "Inception" izledi.En İyi Film dalındaki diğer filmler "127 Hours" (6), "Fighter" (7), "Kids Are All Right" (4), "Toy Story 3" (5) ve "Winter's Bone" (4) oldu.

Akademi; Christopher Nolan'ı En İyi Yönetmen kategorisinde, Andrew Garfield'ı ise En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu kategorisinde aday göstermeyerek birçok olumsuz tepki aldı. Bir sonraki yazıda, bu isimleri ve "2010'un Görmezden Gelinenleri"ni bulabileceksiniz. Yılın sürprizleri ise bence Javier Bardem'in "Biutiful" ile gelen adaylığı ve "I Am Love"ın kostüm tasarımı adaylığı oldu. "Hereafter"ın En İyi Görsel Efekt dalında aday oluşu bir Clint Eastwood filminin yalnızca görsel efekt dalında aday oluşu gibi bir durumla tanıştırırken bizi, En İyi Orijinal Şarkı dalında yalnızca 4 adayın bulunması da dikkat çekici. (Fakat bunların yarısının Disney fetişi kaynaklı şarkılar oluşu yine benim sinirimi bozmakta.) Tahminler arasında üst sıralarda yer alan Fransız animasyonu "L'illussioniste" ise "Despciable Me" ve "Tangled" arasındaki çekişmeden yararlanmış gözüküyor. 10 adaylıktan Akademi'nin Coenler aşkının sürdüğünü anlayabiliyoruz. Fakat yeni bir sevgilileri daha var: Jeremy Renner. Renner dışında, Colin Firth ve Jeff Bridges da iki yıl üst üste aday olmayı başaranlardan...

Sevindiğim adaylıkları ise şöyle sıralayabilirim: Jesse Eisenberg, Jennifer Lawrence, James Franco, (2 yıl önce bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim ama) A.R.Rahman ve Jon Harris.

Basınımızın En İyi Yabancı Film dalında Yunanistan'ın aday oluşunu (Ve Türkiye'nin olamayışını) nasıl yorumlayacağını ise korkuyla beklemekteyim.

En İyi Film: 127 Hours, Black Swan, Fighter, Inception, Kids Are All Right, King's Speech, Social Network, Toy Story 3, True Grit, Winter's Bone.

En İyi Yönetmen: Darren Aronofsky (Black Swan), Ethan Coen & Joel Coen (True Grit), David Fincher (Social Network), Tom Hooper (King's Speech), David O. Russell (Fighter).

En İyi Erkek Oyuncu: Javier Bardem (Biutiful), Jeff Bridges (True Grit), Jesse Eisenberg (Social Network), Colin Firth (King's Speech), James Franco (127 Hours).

En İyi Kadın Oyuncu: Annette Bening (Kids Are All Right), Nicole Kidman (Rabbit Hole), Jennifer Lawrence (Winter's Bone), Natalie Portman (Black Swan), Michelle Williams (Blue Valentine).

En İyi Yrd.Erkek Oyuncu: Christian Bale (Fighter), John Hawkes (Winter's Bone), Jeremy Renner (Town), Mark Ruffalo (Kids Are All Right), Geoffrey Rush (King's Speech).

En İyi Yrd.Kadın Oyuncu:
Amy Adams (Fighter), Helena Bonham Carter (King's Speech), Melissa Leo (Fighter), Hailee Steinfeld (True Grit), Jacki Weaver (Animal Kingdom).

En İyi Orj.Senaryo: Another Year, Fighter, Inception, Kids Are All Right, King's Speech.

En İyi Uyr.Senaryo: 127 Hours, Social Network, Toy Story 3, True Grit, Winter's Bone.

En İyi Yabancı Film: Biutiful (Meksika), Hævnen (Danimarka), Hors-la-loi (Cezayir), Incendies (Kanada), Kynodontas (Yunanistan).

En İyi Animasyon: How to Train Your Dragon, L'Illusionist, Toy Story 3.

En İyi Belgesel: Exit Through the Gift Shop, GasLand, Inside Job, Restrepo, Waste Land.

En İyi Orj. Müzik: Alexandre Desplat (King's Speech), John Powell (How to Train Your Dragon), A.R.Rahman (127 Hours), Trent Reznor & Atticus Ross (Social Network), Hans Zimmer (Inception).

En İyi Görüntü Yönetimi: Black Swan, Inception, King's Speech, Social Network, True Grit.

En İyi Kurgu: 127 Hours, Black Swan, Fighter, King's Speech, Social Network.

En İyi Sanat Yönetimi: Alice in Wonderland, Harry Potter and the Deathly Hallows Part 1, Inception, King's Speech, True Grit.


En İyi Kostüm Tasarımı: Alice in Wonderland, I Am Love, King's Speech, Tempest, True Grit.

En İyi Orj. Şarkı: Coming Home (Country Strong), I See the Light (Tangled), If I Rise (127 Hours), We Belong Together (Toy Story 3).

En İyi Makyaj: Barney's Version, Way Back, Wolfman.

En İyi Görsel Efektler: Alice in Wonderland, Harry Potter and the Deathly Hallows Part 1, Hereafter, Inception, Iron Man 2.

En İyi Ses: Inception, King's Speech, Salt, Social Network, True Grit.

En İyi Ses Kurgusu: Inception, Toy Story 3, TRON: Legacy, True Grit, Unstoppable.

22 Ocak 2011

2010'da Türk Sineması

2010'da Türk Sineması, geçtiğimiz yıllara göre oldukça parlak bir yıl geçirdiğini söylemek mümkün. Nicelikte bir artış görünmese de, hatta vizyona giren yerli yapım sayısında azalma olsa da, filmlerin nitelik olarak geliştiğini; 1 milyon barajını açan filmlerin kalitesinin arttığını söyleyebiliyor olmak oldukça sevindirici.

Sayılardan bahsedersek, 70 yerli filmin vizyona girdiği 2009 yılına göre %6'lık bir azalma ile 66 yerli film vizyona girmiş 2010 yılında. Bu sayı, yıl boyunca vizyona giren filmlerin %26.7'sinin yerli yapımlar olduğu anlamına geliyor. Yerli filmlerin sayısı azalmış olsa da; 2010'da bir önceki yıla göre %37 artışla 186.719.463 TL hasılat elde edildiğini ve %25 artışla 21.636.436 seyirci sayısına ulaşıldığını görüyoruz. Seyirci sayısına göre ilk 10'da geçtiğimiz yıl 5 fabancı film bulunurken, bu yıl bu sayının 2'ye (7. sırada "Inception" ve 8. sırada "Twilight: Eclipse") gerilediğini görmek de Türk Sineması açısından iyiye işaret.

21 milyonu geçen yerli film seyirci sayısının 3'te 2'sinden fazlası, 1 milyon barajını geçen 7 filme ait. Recep İvedik serisinin 2 yıllık galibiyetini elinden alan "New York'ta Beş Minare", 2010'da 3.455.089 seyirci tarafından izlenerek Türkiye'nin en çok izlenen filmi olmayı başardı. Onu yaklaşık 3.3 milyon seyirci ile "Recep İvedik 3" ve yaklaşık 2.5 milyon seyirci ile "Eyvah Eyvah" izledi. 1 milyon barajını geçen diğer filmler ise "Yahşi Batı" (yaklaşık 2.3 milyon), "Av Mevsimi" (yaklaşık 1.8 milyon), "Çok Filim Hareketler Bunlar" (yaklaşık 1.1 milyon) ve "Veda" (yaklaşık 1 milyon) oldu.

66 filmin 38'i 2009-2010 sezonuna, 28'i ise Eylül'de başlayan yeni sezona ait. Yıl boyunca en çok yerli filmin vizyona girdiği aylar 10'ar film ile Mart, Nisan ve Ekim olurken; Temmuz ve Ağustos geçtiğimiz yıl da olduğu gibi yerli filmsiz geçmiş. (4 çeyreğin değerlendirmelerini eski yazılarımdan okuyabilirsiniz: Ocak-Mart, Nisan-Haziran, Temmuz-Eylül, Ekim-Aralık)


2010 yılının atağa geçen türünün polisiye olduğunu görüyoruz. Yılın en çok izlenen 5. ("Av Mevsimi") ve 10. ("Ejder Kapanı") sinemamızda rastladığımız iki başarılı polisiye örneği olarak karşımıza çıktı. Yıldız kadroları ile olduğu kadar sürükleyici senaryoları ile de dikkat çeken bu yapımlar, bazı eksiklikleri olsa da sinemamızın Hollywood ve Avrupa standartlarına yükselmeye başladığının önemli bir göstergesi. Uğur Yücel ve Yavuz Turgul türü bu denli üst sıralara taşıyarak komediye rakip olabilmesi önemli ve sevindirici bir gelişme. "Av Mevsimi"ni önemli kılan bir başka durum ise, Cem Yılmaz'ın komedi dışındaki oyunculuk yeteneğini de kanıtlıyor oluşu. Bu yıl iki filmi ile 4 milyondan fazla seyirciye ulaşan Cem Yılmaz'ın Türk Sineması için önemli bir isim olmakla kalmayıp, yetenekli bir oyuncu olduğunu görmek de iç rahatlatıyor.

Yılın dikkat çeken başka bir konusu ise, Kürtçe filmlerin vizyon şansı yakalayabilmiş olması. Başta İstanbul Film Festivali'nde aldıkları olmak üzere birçok ödül sahibi Miraz Bezar imzalı "Min Dît", 23 bini aşan seyirci sayısı ile dikkat çekmeyi başaran bir Kürtçe yapım. Onun dışında "Son Mevsim: Şavaklar" ve "Büyük Oyun" da Kürtçe ya da ağırlıklı olarak Kürtçe yerli yapımlar olarak karşımıza çıkıyor.

En çok izlenen yerli filmler sıralamasının üst sıralarında kalitenin yükselmekte olduğunu söylemek de gayet mümkün. Son yılların kalitesi en yüksek, senaryosu en düzgün komedi filmlerinden "Eyvah Eyvah", usta oyuncuları usta bir yönetmenle buluşturan "Av mevsimi", yapım tasarımı ile dikkat çeken Cem Yılmaz komedisi "Yahşi Batı" ve Zülfü Lİvaneli imzalı "Veda" gibi filmlerin 1 milyondan fazla seyirciye ulaşabilmiş olması sevindirici. Diğer yandan sanatsal filmlerin de elde ettikleri uluslararası başarılarla orantılı olarak normalin üzerinde seyirciye ulaşabildiğini görüyoruz. Berlinale'den Altın Ayı ile dönen Semih Kaplanoğlu imzalı "Bal" 31 bini aşkın seyirci çekerken, Venedik Film Festivali'nden Genç Aslan Ödülü ile dönen Seren Yüce imzalı "Çoğunluk" 23 bine yakın seyirciye ulaşmış durumda.

Kısacası, iki büyük uluslararası başarı ile bitirdiğimiz 2010 yıl; film sayısındaki azalmaya rağmen seyirci sayısı ve film kalitesinde gözle görülür bir artışın bulunduğu bir yıl oldu. Yeni türlerin, yeni dillerin keşfedildiği bir sinemaya kavuştu Türkiye 2010'da.

Kişisel bir ekleme ile yazıyı noktalayacak olursam, 66 filmden yalnızca 12'sini izleyebilmiş olduğumu söyleyebilirim. Yılın en iyi yerli filminin Onur Ünlü imzalı "Beş Şehir" olduğunu düşünmekte, onu "Kara Köpekler Havlarken" ve "Bal" izler demekteyim. Bartu Küçükçağlayan'ın "Çoğunluk"taki, Bora Altaş'ın "Bal"daki, Tansu Biçer'in "Beş Şehir"deki, Volga Sorgu'nun ise "Kara Köpekler Havlarken"deki performanslarına hayran kalmamak mümkün değil.

2011'de görüşmek üzere...

20 Ocak 2011

Sosyal Çağın İlk Destanı: The Social Network

Bu yazı ‘spoiler’ içerir. Ama hangimiz günde bir saatten fazla zaman geçirdiğimiz bir sitenin başarısından habersiziz ki?

Karşılıklı yemek yiyen genç bir çift görürüz önce perdede. Kızın ne kadar gururlu, erkeğin ise ne kadar aptal olduğunu gösteriyor bize. Yaklaşık 10 dakika süren bu diyalog, çok iyi yazılmış bir diyalogdur. Çünkü o aptal erkeğin, çağımızın teknolojik devrimlerinden birinin ardındaki dâhinin ta kendisi olabileceğine ihtimal bile vermeyiz konuşulanları izlerken. Ülkemizde 22 Ekim’de vizyona giren “The Social Network”, işte böyle etkileyici ve cesur bir sahne ile başlyor.

Doksanlı yılların ikinci yarısında “Se7en” ve “Fight Club” gibi, tüm zamanların en iyi filmleri listelerinde kendilerine rahatlıkla yer bulan iki filme imza atarak adını duyuran David Fincher; iki binli yıllarda birbirinden farklı türler denedikten sonra facebook’un yaratıcısı Mark Zuckerberg’in yaşam öyküsüne odaklanmıştı. Yaşam öyküsü derken, yalnızca çeyrek asırlık bir yaşam sürmüştü Zuckerberg henüz. Fakat mimarı olduğu teknolojik devrim; önce insanların sosyal yaşamını değiştirmiş, ardından kapitalist düzenin ilgisini çekerek milyon dolarlık bir yatırım aracı ve pazarlama mecrası halini almıştı. Sosyal medyanın, sosyal ağların, dijital pazarlamanın, şeffaf yaşamların ve offline ile online dünyanın iç içe geçişinin ateşleyicisi olmuştu facebook. – ya da ilk adıyla thefacebook.

Fincher, filminde Zuckerberg ya da çevresindekileri kaynak olarak almak yerine; filmini Ben Mezrich’in, içerdiği bilgilerin doğruluğu çokça tartışılan ve yarı-kurgusal olduğu iddia edilen romanı “The Accidental Billionaires”ten uyarlanmış olan bir senaryoyu seçti. Senaryoyu yazan isimse “American President” ve “Charlie Wilson’s War” gibi politik ve biyografik filmlerin senaristi Aaron Sorkin idi. Sorkin’in hikayesi, bir biyografiden çok bir kararlılık ve başarı hikayesiydi. Ve her başarı hikayesinde olduğu gibi entrikalar, zorluklar ve engellerin bolca yer aldığı bir hikaye…

Filmin harika kurgusu, iki dava üzerinden yürüyen bu hikayeyi bir solukta izlemeyi sağlıyor. Geri dönüşler, ileri gidişler, davalar arası geçişler; (yılın başka bir popüler filminde olduğu gibi rüya içinde rüya değil belki ama) dava içinde dava algısını yaratarak sürüklüyor seyirciyi. Teknolojik bir devrimin yaratılış sürecinde, kimin kazanan kimin kaybeden olduğunun belirlenişinin metaforu olarak kullanılan bir kürek yarışı var filmde. Filmin ne ile ilgili olduğunu tam olarak orada anlıyor aslında izleyici: “The Social Network”, kazanmak ve kaybetmek; ve kazanmak için her zaman dürüst olunması gerekmediği üzerine. Ya da afişte denildiği gibi; 500 milyon arkadaş edinmek için, birkaç düşman edinmenin şart olduğu üzerine…

Filmin genç oyuncularının her biri takdir edilecek performanslar sergiliyor. Yıllarca bağımsız Amerikan filmlerinde oynayarak küçük bir hayran kitlesine sahip olan Jesse Eisenberg, Mark Zuckerberg için çok iyi bir tercih. Fakat bana göre filmin en iyi oyuncusu Eduardo Saverin rolündeki Andrew Garfield. Bir arkadaşın düşmana, bir dostun bir davacıya, bir hayalin bir kabusa dönüşümünü; üniversiteli bir genç olduğunu unutmadan yansıtıyor Garfield. (Kendisinin geçtiğimiz aylarda Spider-Man rolünü Tobey Maguire’dan devraldığını da ekleyelim.) Diğer yandan Napster’ın yaratıcısı Sean Parker rolündeki Justin Timberlake ise rolünün hakkını vererek yalnızca ticari kaygı ile filme dahil edilmiş olmadığını kanıtlıyor.

David Fincher, 80 yaşında doğan bir adamın tuhaf hikayesinden sonra; 25 yaşında milyarder olan bir adamın hikayesine odaklanıyor “The Social Network” ile. Bu modern çağ hikayesini anlatırken, çizgisel bir kurgu izlemeyişi dışında klasik yöntemlerle sınırlı kalıyor. facebook’un insanların hayatında neler değiştirdiğini ve ne kadar önemli bir icat olduğunu sayılarla geçiştiriyor belki. Ama sosyal ağ ve sosyal medya çağının ilk filmine imza atıyor. Filmi beğenenler, alacağını savundukları ödülleri işte bu gerçekle öngörüyor.* Beğenmeyenler ise “Ne yani, koskoca Facebook, bir kıza olan öfke nedeniyle mi icat edilmiş?” diyorlar filmle ilgili. Evet, böyle bir şeyin doğru olması mümkün olamaz. Ama işte, ya doğruysa?


*Bu yazı yazıldıktan sonra, “The Social Network”, aralarında Altın Küre, Broadcast Film Critics Association, National Board of Review ve National Society of Film Critics ödülleri de dahil olmak üzere toplam 25 En İyi Film, 25 En İyi Yönetmen, 29 En İyi (Uyarlama) Senaryo, 6 En İyi Erkek Oyuncu (Jesse Eisenberg), 1 En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Armie Hammer) ödülüne layık görüldü. Bunların dışında En İyi Film dalında 8, En İyi Yönetmen dalında 7, En İyi Erkek Oyuncu dalında 18, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında 15 (Andrew Garfield (14) ve Justin Timberlake (1)) ve En İyi Senaryo dalında 4 adaylık aldı.** Film, Şubat ayında dağıtılacak Oscar Ödülleri için de şimdiden birçok dalda favoriler arasında gösteriliyor.

** İstatistikler için Burak Hazine'ye teşekkürler.

18 Ocak 2011

68th Golden Globe Awards

HFPA tarafından bu yıl 68. kez dağıtılan Golden Globe Ödülleri, yine televizyon dallarında Emmy'nin takipçisi, sinema dallarında ise Oscar'ın habercisi görevini yerine getirdi. Geçtiğimiz yıl bir ilki geçrekleştirerek bir sunucu ile çalışan HFPA, bu yıl ikinci kez Ricky Gervais'i seçti. Ve öyle umuyorum ki, bunun bir hata olduğunu anladı. Ricky Gervais, Hollywood'da Scientology ile dalga geçmek hatasına düştüğü yetmiyormuş gibi, jüriye rüşvet aldığı imalarında bulundu. Robert Downey Jr., Tom Hanks, Tim Allen gibi efsane isimlerle ilgili espri yapmayı abartarak, resmen dalga (buraya 't' ile başlayan bir kelime de yerleştirilebilir) geçti. Bir ilkokul çocuğu kıvamında Bruce Willis'e "Ashton Kutcher's dad" gibi hitaplarda bulunarak espri yaptığını sandı. Gecede sık sık yuhalanan Gervais, önümüzdeki yıl değil Altın Küre, Çarkıfelek bile sunmamalı bence.
"Welcome to a night of drinking. Or as Charlie Sheen calls it, breakfast." - Ricky Gervais

Sinema dallarında gecenin yıldızı, bu yıl dağıtılan hemen hemen tüm ödüllerde olduğu gibi David Fincher imzalı "Social Network" oldu. En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo ve En İyi Orijinal Müzik dallarında ödüllendirilerek 4 Altın Küre sahibi olan filmi, 2'şer ödülle "Fighter" ve "Kids Are All Right" izledi. En sevdiğim Nordic yönetmenlerden Susanne Bier'in "Hævnen"i En İyi Yabancı Dilde Film seçilirken, "How to Train Your Dragon"un "Toy Story 3"ü yenememesi beni oldukça üzdü. (Melissa Leo'nun ödül kazanması ise Helena Bonham Carter'ı çok üzdü. Ekranlarda gördük.)

"Were you two alive when the first Toy Story came up?" - Toy Story insanı, Justin Bieber ve arkadaşına

Televizyon dallarının galibi ise şaşırtıcı bir şekilde geçtiğimiz yıl olduğu gibi "Glee" oldu. Zaten henüz törenin başlarından, Chris Colfer'in ödüllendirilmesi ile belliydi bu sonuç. En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Chris Colfer), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Jane Lynch) ve En İyi Dizi ödüllerini kazanan "Glee" bir yana, drama kategorilerinde "Mad Men"i tahtından eden "Boardwalk Empire", Emmy Ödülleri için de bir umut oldu. Törene katılmayarak beni üzen Laura Linney'in yeni gözdem "The Big C" ile En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanması ise gecenin en güzel sürprizlerindendi.

"Jesus Christ. Jesus Christ, Halle Berry. [...] Jesus Christ, Halle Berry." - Paul Giamatti

Tüm kazananlar şöyle:

En İyi Film - Drama: Social Network
En İyi Film - Komedi/Müzikal: Kids Are All Right
En İyi Yönetmen: David Fincher (Social Network)
En İyi Senaryo: Aaron Sorkin (Social Network)
En İyi Erkek Oyuncu - Drama: Colin Firth (King's Speech)
En İyi Kadın Oyuncu - Drama: Natalie Portman (Black Swan)
En İyi Erkek Oyuncu - Komedi/Müzikal: Paul Giamatti (Barney's Version)
En İyi Kadın Oyuncu - Komedi/Müzikal: Annette Bening (Kids Are All Right)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christian Bale (Fighter)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Melissa Leo (Fighter)
En İyi Müzik: Trent Reznor & Atticus Ross (Social Network)
En İyi Şarkı: "You Haven't Seen the Last of Me" (Burlesque)
En İyi Animasyon: Toy Story 3
En İyi Yabancı Film: Hævnen (Danimarka)

En İyi Dizi - Drama: Boardwalk Empire
En İyi Dizi - Komedi/Müzikal: Glee
En İyi Minidizi/TVFilmi: Carlos
En İyi Erkek Oyuncu - Drama: Steve Buscemi (Boardwalk Empire)
En İyi Kadın Oyuncu - Drama: Katey Sagal (Sons of Anarchy)
En İyi Erkek Oyuncu - Komedi/Müzikal: Jim Parsons (Big Bang Theory)
En İyi Kadın Oyuncu - Komedi/Müzikal: Laura Linney (Big C)
En İyi Erkek Oyuncu - MinidiziTVFilmi: Al Pacino (You Don't Know Jack)
En İyi Kadın Oyuncu - Minidizi/TVFilmi: Claire Danes (Temple Grandin)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Chris Colfer (Glee)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Jane Lynch (Glee)